CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

KADIN BEYANI !

Dava nafaka davasıydı. Davacı  bir  kadın,   davalı er kişi idi. Hakime hanım ,  mutfaktan yeni çıkmış, işi başından aşkın bir ev hanımı gibiydi. Saçlarını üstün körü taramış, alelacele yola düşerek, adliyedeki makamındaki koltuğuna oturmuştu. Sağına davalıyı, soluna davacıyı aldı. Yaşça kendisinden büyük kız kurusu yazıcısına ; 

-Yaz kızım, dedi. O sırada davacı vekili cübbesini savura savura yerini aldı. Hemen davacı yanında yerini aldı. Davacı, davasına şöyle başladı:

-Sayın hakim eşim bana karşı  şiddet kullanıyor. Zaman zaman başıma su döküp tükürüyor, dedi. Davacı vekili , kalın kara kaşlarını çatarak   cübbesinin kollarını savurarak  müvekkilesinin  isnad ettiği  eylemi teyid etti;

-Evet, Sayın hakime hanım, davalı  müvekkileme karşı  şiddet kullanıyor. Başına su döküyor ve tükürüyor, dedi. Davalı er kişi sinirlendi. Kadın avukatın başına su döküp tükürmek istedi, lakin imkan müsait olmadığından bu eyleminden vazgeçti. Su şişesinden bir yudum alarak;

- Pes vallahi, hakime hanım. Bu kadın kısmının bir Allah bir dediğine inanacaksın. Avukatı da kendisi gibi müfteriymiş. Ben şiddet kullanmadım. Ben şiddetin şi’sini bilmem. Alem beni bilir. Ben karınca ezmez bir adamım,  dedi.

Kadınlar bir ve beraber olup şiddetle suçlanan “ zanlı”ya hışımla baktılar.   Kadın avukat saçlarını eliyle havalandırarak kürsüdeki yanını döndü ve kadın hakime müteveccihen;

-Hakime hanım müvekkilem dayanacak durumda değil. Nafakasını alıp, davalı  aklı başına gelene kadar  bir süre ayrı yaşamak istiyor. Davalı;

-Sayın hakim her evde tartışma olur, ancak, eşim, zaman zaman ağzını bozuyor. Bozunca ben  de,  tu edebine ahlakına ! Anandan belliydi senin ahlakın, demişimdir.  Tükürük hadisesi bu kelimecikten ibarettir, dedi .

Avukat ; haydi kız söyle,  der gibi  kolunu çimdikledi. Davacı harekete geçti; 

-Ha  hakime hanım, eşim  çok cimridir. Eli sıkıdır. Para vermez, nafaka istiyorum, diyerek mahkeme sürecinin asıl  noktasına parmağını bastı. Kadın avukat; 

-Müvekkilem haklı, hiçbir geliri yok. Çocuk da henüz reşit değildir. Beş binlira okul taksiti var, dedi.  

Davalı tedbirli biriydi.. Hayatı zorluklar içinde geçmişti. Ailedeki harcamaları bir elden yapmak istiyordu. Tek kabahati  buydu.

Celseler, birbiri ardınca bu minval üzere, hakimenin, avukatın, eşin mal mülk ,gelir sorgulamaları, bankalara,tapulara, devlet dairelerine,nufusa yazılan müzekkereler, bilirkişi raporları, raporlara cevaplar ve  müzekkere cevapları  beklemelerle devam etti.

Sonunda Yüce Türk adaleti,  Türk Milleti adına  verdiği kararda mealen ;

Toplanan delillere, bilirkişi raporuna, sorgu ve soruşturmalardan elde edilen bilgi ve belgelere ve 6284 sayılı yasaya göre  kadının  beyanı esas alınarak kurulan hükme göre , er kişinin hiçbir geliri bulunmayan eşine  her ay  ikibin lira , çocuğuna , eğitim gideri olarak  beşbin lira  ödemesine , ayrıca mahkeme harcını ödemesine ,vekalet ücretinin davalı üzerine yıkılmasına, karar verildi,dedi.

Mahkeme davalıyı  yedibinlira ödemeye mahkum etmişti. 

Karar baştan sona haksızdı. Davacının emekli maaşı vardı. İki dairesi kiradaydı. Çocuğu çoktan üniversiteyi bırakmıştı. 

 Davalı ise  asgari ücretli biriydi .  Çöktü yere ,düşündü; Yüce adalet onu yedi bin lira  ödemeye mahkum etmişti. 

Cevabı üç yılı aşacak  bir istinaf dilekçesi yazdı. Olayların yalan yanlış, kararın insaf ve vicdana uymadığından  bahsetti.

 Tuhaf, akıl almaz  bir matematik  formülünü  kullanarak  aylık ikibin liralık geliriyle yedi binlira  nafaka ödemeye devam etti.

Dert ortağı olarak yanındaydım. Sordum; 

-Şimdi boşandınız mı?  Dedim. Mahkum; 

-Yok. Boşanmadım. Boşanmadan da sömürülüyor insanlar. Bu nafakalar yoksulluk, tedbir nafakasıymış filan, dedi.

Kazanırsan, karar sana nasıl döner, diye sordum.  Adam; 

-Adaletin pardon ,dediği çok olmuştur. Benim istinafımın sonucu da büyük ihtimalle   “  pardon ! “ olacaktır, dedi.

<