KADIN BEYANI !
Dava nafaka davasıydı. Davacı bir kadın, davalı er kişi idi. Hakime hanım , mutfaktan yeni çıkmış, işi başından aşkın bir ev hanımı gibiydi. Saçlarını üstün körü taramış, alelacele yola düşerek, adliyedeki makamındaki koltuğuna oturmuştu. Sağına davalıyı, soluna davacıyı aldı. Yaşça kendisinden büyük kız kurusu yazıcısına ;
-Yaz kızım, dedi. O sırada davacı vekili cübbesini savura savura yerini aldı. Hemen davacı yanında yerini aldı. Davacı, davasına şöyle başladı:
-Sayın hakim eşim bana karşı şiddet kullanıyor. Zaman zaman başıma su döküp tükürüyor, dedi. Davacı vekili , kalın kara kaşlarını çatarak cübbesinin kollarını savurarak müvekkilesinin isnad ettiği eylemi teyid etti;
-Evet, Sayın hakime hanım, davalı müvekkileme karşı şiddet kullanıyor. Başına su döküyor ve tükürüyor, dedi. Davalı er kişi sinirlendi. Kadın avukatın başına su döküp tükürmek istedi, lakin imkan müsait olmadığından bu eyleminden vazgeçti. Su şişesinden bir yudum alarak;
- Pes vallahi, hakime hanım. Bu kadın kısmının bir Allah bir dediğine inanacaksın. Avukatı da kendisi gibi müfteriymiş. Ben şiddet kullanmadım. Ben şiddetin şi’sini bilmem. Alem beni bilir. Ben karınca ezmez bir adamım, dedi.
Kadınlar bir ve beraber olup şiddetle suçlanan “ zanlı”ya hışımla baktılar. Kadın avukat saçlarını eliyle havalandırarak kürsüdeki yanını döndü ve kadın hakime müteveccihen;
-Hakime hanım müvekkilem dayanacak durumda değil. Nafakasını alıp, davalı aklı başına gelene kadar bir süre ayrı yaşamak istiyor. Davalı;
-Sayın hakim her evde tartışma olur, ancak, eşim, zaman zaman ağzını bozuyor. Bozunca ben de, tu edebine ahlakına ! Anandan belliydi senin ahlakın, demişimdir. Tükürük hadisesi bu kelimecikten ibarettir, dedi .
Avukat ; haydi kız söyle, der gibi kolunu çimdikledi. Davacı harekete geçti;
-Ha hakime hanım, eşim çok cimridir. Eli sıkıdır. Para vermez, nafaka istiyorum, diyerek mahkeme sürecinin asıl noktasına parmağını bastı. Kadın avukat;
-Müvekkilem haklı, hiçbir geliri yok. Çocuk da henüz reşit değildir. Beş binlira okul taksiti var, dedi.
Davalı tedbirli biriydi.. Hayatı zorluklar içinde geçmişti. Ailedeki harcamaları bir elden yapmak istiyordu. Tek kabahati buydu.
Celseler, birbiri ardınca bu minval üzere, hakimenin, avukatın, eşin mal mülk ,gelir sorgulamaları, bankalara,tapulara, devlet dairelerine,nufusa yazılan müzekkereler, bilirkişi raporları, raporlara cevaplar ve müzekkere cevapları beklemelerle devam etti.
Sonunda Yüce Türk adaleti, Türk Milleti adına verdiği kararda mealen ;
Toplanan delillere, bilirkişi raporuna, sorgu ve soruşturmalardan elde edilen bilgi ve belgelere ve 6284 sayılı yasaya göre kadının beyanı esas alınarak kurulan hükme göre , er kişinin hiçbir geliri bulunmayan eşine her ay ikibin lira , çocuğuna , eğitim gideri olarak beşbin lira ödemesine , ayrıca mahkeme harcını ödemesine ,vekalet ücretinin davalı üzerine yıkılmasına, karar verildi,dedi.
Mahkeme davalıyı yedibinlira ödemeye mahkum etmişti.
Karar baştan sona haksızdı. Davacının emekli maaşı vardı. İki dairesi kiradaydı. Çocuğu çoktan üniversiteyi bırakmıştı.
Davalı ise asgari ücretli biriydi . Çöktü yere ,düşündü; Yüce adalet onu yedi bin lira ödemeye mahkum etmişti.
Cevabı üç yılı aşacak bir istinaf dilekçesi yazdı. Olayların yalan yanlış, kararın insaf ve vicdana uymadığından bahsetti.
Tuhaf, akıl almaz bir matematik formülünü kullanarak aylık ikibin liralık geliriyle yedi binlira nafaka ödemeye devam etti.
Dert ortağı olarak yanındaydım. Sordum;
-Şimdi boşandınız mı? Dedim. Mahkum;
-Yok. Boşanmadım. Boşanmadan da sömürülüyor insanlar. Bu nafakalar yoksulluk, tedbir nafakasıymış filan, dedi.
Kazanırsan, karar sana nasıl döner, diye sordum. Adam;
-Adaletin pardon ,dediği çok olmuştur. Benim istinafımın sonucu da büyük ihtimalle “ pardon ! “ olacaktır, dedi.