KADIN-ERKEK REKÂBETİNDE KİM ÖNDE?..
Ünlü yıldıza sormuşlar;
- Kadınlar mı daha akıllıdır, erkekler mi?
Ününü güzel bacaklarına borçlu olan yıldız şu karşılığı vermiş:
- Elbette kadınlar... Siz yalnız bacaklarını güzel bulduğu için bir erkeğin peşinden koşan kadına rastladınız mı?
Bir başka kadın yazar ise;
" Erkek, kadın kendisini yakalayıncaya kadar kovalar" demiş.
Doğru mu söylemişler acaba?
" Erkeğin gücü kafasında, kadınınki kalbindedir. Yöneten kafa olsa da kazanan daima kalptir."
Yani kadın-erkek rekâbetinde, ibre hep kadın tarafında...
Geçenlerde bir arkadaşım yazdırdı;
"Allah önce erkeği yaratmış. Sonra yalnız kalmasın diye kadını yaratmış. Düşünmüş, taşınmış ve sonunda pişman olmuş. Ve de bu kez, ikisi birbirine tahammül edebilsin diye içki ile tütünü yaratmış."
İngiliz yazar Bernard Shaw'a sormuşlar:
"Üstad , dünyanın en huysuz ve en çekilmez kadını kimdir?"
Shaw, gülerek şöyle cevap vermiş:
"Yeryüzünde bir tek çekilmez kadın vardır. Her evli erkek, onun kendi karısı olduğunu sanır..."
Oysa, bazı erkekler Tanrı katında suçlu ise, Allah onlara ya çok güzel ama aptal bir kadın, ya da şeytani bir zekası olan ama çok çirkin bir kadın göndererek cezalandırırmış.
Suçlu erkekler, işin kolayını bulmuşlar. Suçu hiç üzerlerine almak niyetinde değiller ki, hemen bir kulp takarak kendilerini aklarlar;
"Çocukluğumda babamın dediklerini yaptım.
Evlendim, bu kez hep karımın dediklerini yaptım.
Yaşlandım, şimdi de çocuklarımın dediğini yapıyorum.
Kuzum, ben ne zaman kendi dediğimi yapabileceğim?"
Onların tek şanslı dönemleri vardı. Onu da yitirdiler.
" Erkekler hayatlarının bir devresinde evlerinin tam hakimidir. O da doğdukları günden 3 yaşına kadar olan zamandır."
Erkeklere fazla yüklendik galiba...
Şimdi sıra kadınlarda...
Kadınlar, kadınlar,
"Her biri yaralar. Sonuncusu öldürür..."
Yüce Tanrı öyle mükemmel bir canlı yaratmış ki, erkeğin şahı, padişahı, kralı bile önünde diz çökmüş, diz çökse iyi. Bakın 3. Selim ne diyor;
Ab ü tab ile bu şeb haneme canan geliyor,
Halvet-i ülfete bir şemi şebistan geliyor,
Ah el aman ey yüzü mahım,
Söyle nedir benim günahım,
Erişmiştir göklere ahım
Be mübarek adam! Dünya senin, sen ki koca Osmanlı İmparatorluğu'nun padişahısın, bir elin yağda, bir elin balda... Ne istersin de olmaz? Ne yaptı sana bu hatun da, "GÖKLERE SIĞMIYOR AHIN"?
Ya bir, birbuçuk asırdan gelen şu şarkı güftelerine ne demeli.
"Bir nigah et yeniden
Çeşmine hayran olayım...
O ne gözler yarabbim,
Yaratan Tanrı'ya kurban olayım...
Bakayım o güzel çeşmine,
Baktıkça perişan olayım.
O ne gözler yarabbim,
Yaratan Allah'a kurban olayım..."
Bir başkası;
"Zülfün görenlerin hep bahtı siyah olurmuş,
Tek zülfünü göreydim bahtım siyah olaydı."
Ve de;
"Gülşen-i hüsnüne kimler varıyor,
Kim ayağın öperek yalvarıyor,
Bağrımı şane gibi kim yarıyor,
Sevdiğim zülfünü kimler tarıyor."
Biri saçının bir teli için, tüm hayatını karartmaya hazır, diğeri ayağını öpüp, saçını tarayana nasıl da imreniyor.
Ve kadınların peşinde koşanlar, dikkat (!)...
Padişah, haremden uzak olsun diye, av köşkünde oturuyor ve her gün mabeyincisini saraya göndererek, haremden bir güzeli köşke aldırıyor. Gelgelelim mabeyinci 40 yaşına gelmeden ölüyor, padişah 80 yaşında aslan gibi ayakta.
Şaşıyorlar ve hemen harem ağasına soruyorlar, niye diye. Yanıt veriyor; "Erkekleri öldüren; kadınlarla yaşamak değil, kadınların peşinde koşmaktır."
Kadınlar için bir Alman atasözü de buldum bir yerlerde... Ancak çok acımasız...
"Tavşanlar köpekle, aptallar iltifatla, kadınlar para ile yakalanır"
Para denince işler karışır. Gücü tartışılmaz. Paraya endeksli olan bu gerçek hikayeyi zevkle okuyacaksınız.
Keçecizade Fuat Paşa değişik bir adam. Dışişleri Bakanı olarak Paris'te bulunduğu sırada İmparatoriçe Eugenie (Öjeni) ile ilginç bir diyaloğu var.
Fuat Paşa, İmparatoriçe ile sohbet ederken "Dünyada elde edilemeyecek kadın yoktur" diyor. İmparatoriçe de, "Peki paşa hazretleri beni elde edebilir misiniz? Saltanat, para, mücevher, gençlik ve şöhret herşeyim var." Paşa yanıt veriyor; "İmparatoriçe hazretleri, daha fazla para vererek." "Kaç para?" Cevap: "Yüzmilyon frank"
"Paşa paşa, insanı güldürmeyin, bu kadar parayı nereden bulacaksınız?"
Fuat Paşa gülüyor. "Kadını bulduk efendim, iş parayı bulmaya kaldı."
Shakespeare'in de kadın-erkek konusunda güzel sözleri vardır, bilirsiniz.
"İyi adam, kötü koca olmaz."
veya,
" Erkekler şaraba benzer. Geçen yıllar kötülerini ekşitir, iyilerini olgunlaştırır."
Hiçbir erkeğin yaşamamasını dilediğim aşağıdaki fıkrayı okuyun, bakın nasıl güleceksiniz...
Bir karı koca...
Mevsim yaz, herkesin tatile çıktığı bir sıra...
Erkek işinden gücünden kopup, deniz kıyısındaki plajlı tatil köylerinden birine gidecek durumda değil.
Çaresiz, tek başına gönderiyor karısını...
İki gün sonra bir mektup geliyor kadından:
"Canım, ciğerim, bir tanem... Tek başıma denize girip, tek başıma kumlarda yatıyorum. Sımsıcak güneş kemiklerimi ısıtıyor. Ama sensiz hiçbir şeyin tadı yok. Kendimi o kadar öksüz hissediyorum ki..."
Arkasından bir mektup daha:
"Uzaktan akraba çıktığımız bir doktorla tanıştım. Birlikte azıcık yüzdük onunla. Hep senden konuşuyoruz..."
Böylece mektuplar sürüp gidiyor:
"Doktor beni akşam yemeğine davet etti. Adamı kırmamak için kabul ettim. Her gün daha çok özlüyorum seni..."
"Bugün doktorla birlikte tepelere tırmandık. Tanıştığın zaman göreceksin, çok kibar bir insan..."
Ve derken kocadan bir mektup geliyor karısına:
"Aşkım, hayatım, her şeyim... Güneşte kumlara uzandığın zaman, hemen mayonu çıkar, bacaklarını aç ve öyle yat..."
Kadın alelacele bir telgraf çekiyor kocasına:
"Son mektubunda ne demek istediğini anlayamadım. Bensizlik mi seni böyle çıldırttı? Lütfen çabuk açıkla..."
Erkek de şu telgrafı çekiyor karısına:
"Sadece önlem almak istedim. Malum ya, güneş girmeyen yere, doktor girer derler!.."
Bu tatil gününde, biraz sizleri güldürüyorsam ne mutlu bana…