KALEMİM KONUŞTUKÇA /Bayramı Hak Edenler
1908 yılının 24 Temmuz’unda nutuklarla, top sesleri ve maytapların cılız ışığıyla ilan edilen “2.Meşrutiyet”
sonrasında, bir araya gelen sansür mağduru meslektaşlarımız, önderliğini Sabah’ın sahibi Mihran Efendi ile İkdam’ın sahibi Ahmet Cevdet’in direnişleriyle, sansür memurlarını matbaalara sokmayınca, şimdilerde kutladığımız “Basın Bayramı” nın temeli atılmış oldu.
Ne var ki, temel sağlam atılmış mı, atılmamış mı ?..
Geçen 104 yıl içinde gazetecinin çilesinin hiç bitmediğini görünce, karar vermek zor olmuyor. Neden derseniz; Ya çeşitli kaynakların yaptığı baskıdan yılmışız sinmişiz, ya demokrasi havarisi geçinip, demokrat olmayanların gazabından bezmişiz; ya muhalefete yaranamamışız eleştirmişler, ya iktidarı savunmuşuz yalaka damgasını yapıştırmışlar… Ya zindanlarda çürümüşüz, ya da, yeni moda olan “öteki” kavramını bayrak yapıp, ver
yansın ederek birbirimize saldırmış, bayramı burnumuzdan getirmişiz…
Birimiz ‘bana göre bayram’ derken, birimiz ‘matem’ demişiz…Kimimiz patron hegemonyasına, kimimiz sendikanın
beceriksizliğine kızmışız. Ve işsizlik sorunu mesleğimizde dağlar gibi olunca, ‘bayram benim neyime, kan damlar
yüreğime’ türküsünü tutturmuşuz.
Gazetecilik dışardan gözüktüğü gibi bir meslek değildir.
Gerginliğin ve heyecanın doruk noktasında olan ve kişiyi yıpratan ender mesleklerden biridir. Bu meslek hem beyni,
hem bedeni harap eder. Şimdi adını hatırlayamadığım ünlü bir yabancı yazar; “İyi bir gazeteci olmak, adil bir yargıç
olmaktan daha zordur” demişti. Dürüst bir insanı bundan daha iyi açıklayacak cümle var mı?
Bir meslektaşımız hastaneye başvurmuş. Sırası gelince, doktor hastasını uzun uzun muayene ettikten sonra merakla
sormuş:
- Siz maden işçisi misiniz ?
Adam:
- Hayır efendim. Ben gazeteciyim.
demiş. “Hayret, çok yıpranmışsınız” deyince, gazeteci devam
etmiş; “Olsun doktor bey, önemli değil. Hikayeyi bilirsiniz.
Karınca hacca gitmeye karar vermiş. ‘Bu ayaklarla mı,
gideceksin’ demişler. Gidemesem de, bu yolda ölürüm ya’ diye
yanıtlamış…”
Tabii, ben gerçek emekçiden yani mesleğimin mutfağında akıl ve alın teri döken, yaz-kış, soğuk-sıcak, gece - gündüz demeden haber peşinde koşan, düzenlediği sayfaya aşık gözlerle bakan, yüreğinde gazetecilik sevgisini taşıyan meslektaşlarımdan konu ediyorum, köşelere kurulmuş maaşını dolarlarla alanlardan değil… Yani bayramı hak edenlerden…
Meslek örgütlerimizin etkin çalışmalarıyla bütün problemleri aşılmış, gazeteciliğin saygınlığına inanmış, eski
itibarımızın oluşması için çaba gösteren, demokrasinin bir sabır ve saygı rejimi olduğundan şüphe etmeyen, ‘öteki’ sözcüğünden kendini arındırmış, kardeşçe yaşamasını bilen, başı dik ve alnı açık bir meslektaş topluluğuyla nice bayramlara erişmek umudumuzdur.
Hak edenlerin “Basın Bayramı” kutlu olsun…
Engin KÖKLÜÇINAR
İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanı