KALEMİM KONUŞTUKÇA / BİZDEN SUNUCU OLURSA İŞLER NASIL KARIŞIR, POT NASIL KIRILIR HELE BİR DİNLEYİN...
İyi eğitim alan insana, yıllar neyi öğretir biliyor musunuz? Sorumluluğu ve çağdaşlığı... Ne demek bu demeyin. Sorumlu insan, yaşadığı toplumda görevini yapan, vatandaşlık nedir bilen bir insandır. Vatandaşlığın da bir bedeli vardır, değil mi? Bizim ülkede insanoğlu vatandaşlığı hep bedavaya getirmeye uğraşıyor... Çağdaş insan, toplumdan aldıklarını geri verebilen insandır. Bakın bu cümleyi lütfen iki kere ve sindirerek okuyunuz. Dikkat ediyorum son yıllarda bazı insanlar bunu aynı çatı altında en iyi biçimde yapmaya çalışıyorlar. Bunlardan biri de, Fatih İş Adamları Derneği...
Bu dernek 150’ye yaklaşan ya Fatih kökenli ya da Fatih’te (Fatih İstanbul’un tarihi ve önemli bir ilçesi) yerleşik işadamlarından oluşuyor. Bunların içinde güzel dostlarım var. İstanbul Beyefendisi demenin bile nezaket ve ağırlığını yansıtamayacağı mükemmel bir insan İbrahim Aybar, Marmara Grubu’nda bir süre birlikte çalışma onuruna ulaştığım sevecen mütevazı güzel insan Bircan Eresin, eşi Habibe Hanımının telsiz aşkını kıskandığı bir trafikkolik; zarafeti yakışıklılığı ile birleştiren İstanbul Trafik Eski Müdürü ve Emniyet Genel Müdürü Eski Yardımcısı Şevket Ayaz, gazeteci kardeşim, uzun yılların dostu Ayhan Fırıldak ve de bir değişik bir adam, akıllı, sıcak ve yetenekli Doç.Dr. Ahmet Çetinsaya...
Özellikle Ahmet Çetinsaya’nın ısrar ve isteği ile bu grubun düzenlediği toplantılarda sözüm ona, sunuculuk yapmaya çalışıyorum. Aslında sunucular çok şanslılar ki, ben bu piyasaya amatör olarak girmişim. Bu işi profesyonel kabullenseydim o zaman hepsi yanmışlardı (!)...
Bu toplantılardan birinde açılışı yaptım, gelen üyeleri sunduktan sonra “şimdi de bu anlamlı toplantıda Divan’ı arz ediyorum” deyip başladım Divan’da oturanları takdim ediyorum ve arkasından bir konuğun soyadını “Bayram” diye söylüyorum. Daha ben sözümü bitirmeden konuklar hep bir ağızdan “‘Bayram’ değil ‘Albayrak’” diye bağırmazlar mı... Soyadını yanlış anons etmiştim. Ehh benden sunucu olursa böyle olur. Olur ama ben hemen topluluğa dönüp “size bir anekdot anlatayım”, yeri gelmişken deyiverdim. Tabii herkes pür dikkat beni izliyor. Bu çamı deviren adam, bakalım şimdi hangi ormanı devirecek diye !..
“Efendim Amerikalı ünlü bir senatör A kasabasına misafir olarak gitmiş. Kasaba meydanına toplanan halk senatörü çılgınca alkışlıyor, senatör de bülbül gibi şakıyor, ordan burdan konuşuyor. Konuşmanın ortasında senatör bir ara ‘B kasabasının değerli mensupları’ demez mi? A kasabalılar aniden tepki verip, hep bir ağızdan ‘Burası B kasabası değil, A kasabası’ diye bağrışırlar. Deneyimli senatör hiç durmadan ve çaktırmadan ‘Evet, ben de buranın A kasabası olduğunu çok iyi biliyorum. Biliyorum da, bakalım beni iyi dinliyor musunuz diye, sizi sınıyorum’ diyor...”
“Evet, saygın dostum Eşref Beyefendi’nin soyadının Albayrak olduğunu çok iyi biliyorum ama ben de sizi sınıyorum, bakalım beni dinliyor musunuz” deyiverince alkış sesleri kahkahaları, kahkahalar da alkış seslerini bastırdı.
Şimdi öyle sıradan bir sunucu olmadığımı herhalde anlamışsınızdır. Yani demin ünlem koyduğum “Bu iş bana mı kaldı. Kaldıysa yandınız” da ki “ünlemi” kaldırdım, haberiniz ola...