ENGİN KÖKLÜÇINAR

ENGİN KÖKLÜÇINAR

KALEMİM KONUŞTUKÇA / DOĞRU KELİME İLE YANLIŞ KELİME ARASINDAKİ FARK

Saygın bir mesleği tanımlayan şu kelimelerin, iki nesildir aldığı yola lütfen dikkat edin. Yani “dişçi”den, “dentist”e kadar, bu mesleğe ne ad vereceğimize bir türlü karar verememişiz... Bu yalnızca aklıma gelenlerden bir örnek.

Mesela bir başkası; Tercüme-i Hal, Hal Tercümesi sonra biyografi, sonra özgeçmiş şimdi de si-vi. Hele bu si-vi, yani cv’yi öğrenene kadar göbeğim çatladı.

Her yazdığım sözcüğü, 2 defa okuyorum acaba başkası daha güzeli, daha tutulanı var mı acaba diye? Bir yerde sözcük diyorum, bir yerde kelime ama “tilcik” diyen de var... Belki daha başka da var, ben bilmiyorum !..

Şu garip hale bakın, dilimizdeki kararsızlık ve yanlış yapılanma, herşeyi bozmuş.

Birçok kişinin bildiği fakat tekrarlamaktan vazgeçemeyeceğim Konfüçyus’un sözüne lütfen kulak verin:

“Bir ülkeyi düzeltmek için önce dilini düzeltin, çünkü anlaşmak ve diyalog kurmak için en önemli unsur dildir. Dil düzensiz olursa, anlaşmak mümkün olmaz.”

Alman filozofu Leibniz; “Bana mükemmel bir lisan ver, sana büyük bir millet oluşturayım” diyor. Bir ulusu yok etmenin yollarından biri de, dilini dejenere etmektir. Japonlar, Kore’yi istila ettiklerinde, Korece konuşmayı yasaklamışlardı. Fuat Köprülü de, Osmanlı’nın çöküşünü, dildeki erozyona bağlamıştı.

Atatürk’ün üzerinde ısrarla ve özenle durduğu Türk Dil Kurumu ise, iktidarların güdümü doğrultusunda, bugün “evet-doğru” dediğine, yarın “hayır-yanlış” diyebilmiştir.

Bu dil karmaşası böyle sürüp gittikçe, “ben bu dili biliyorum” diyecek babayiğit, bence yoktur. Geçen gün bir yazı okurken, “ertik” kelimesine takıldım. Ne demek “ertik”? Yerine “kertik” koyuyorum olmuyor, “erotik” koyuyorum hiç olmuyor. Kalktım sözcüklere baktım bulamadım, sonunda oğlum internetten buldu, bana bildirdi. “Ertik”, “meslek” demekmiş !..

Dilimize kendini adamış iki insan tanıyorum. Bunlardan biri büyük yazar Nejat Muallimoğlu, diğeri ise Hüseyin Movit’tir. Muallimoğlu yıllardan beri, bu rezalete önayak olanlarla yaptığı savaşın, sonunu getiremedi, rahmetli oldu. Ama inanın bıraktığı “Türkçe Bilen Aranıyor” adlı 1375 sayfalık büyük eserinin bilgi denizinde, bütün bu cahil cühela takımı boğulacaktır.

Mesela ben, paldır küldür yazarım. Kimbilir ne yanlışlarım vardır, aklım çıkar gelip Hüseyin Movit okuyacak diye... Ne ilginç başkalarından korkmuyorum da, Hüseyin Movit’ten korkuyorum. Bu da O’nun, dilimize ne kadar hakim olduğunu gösteriyor.

Dile hakim olmak, biliyor musunuz benim içimde bir yaradır. Niye derseniz. Osmanlı olarak Çin’den, Adriyatik sahillerine kadar 600 yıl hükmetmişiz, Türkçemizi dünya dili yapamamışız. İngilizler 80-100 yıl kalmışlar, ümmeti cihan İngilizce konuşuyor. Zaten böyle giderse, galiba bizim delikanlılar da Türkçe-İngilizce karışık birşeyler konuşacak. Baksanıza, “evet” ile “tamam”ın yerini “okey”, “Allahaısmarladık”ın yerini “babay” aldı bile...

Yazıklar olsun.

Nejat Muallimoğlu’nun bir kitabından, Mark Twain’in harika bir sözünü almışım;

“Doğru kelime ile yanlış kelime arasındaki fark,

ateşböceği ile şimşek arasındaki fark kadar büyüktür.”

Bilene, anlayana...

<