ENGİN KÖKLÜÇINAR

ENGİN KÖKLÜÇINAR

KALEMİM KONUŞTUKÇA /Gülelim, biraz da duygusallaşalım mı? (1)

Rahmetli dostum Hüseyin Doğrul Özkoray mükemmel gazeteciydi. Değişik bir adam, hani “tip” derler ya, öyle biri. Ancak mesleğinde en iyisini yapan adam olarak ün kazanmış. Çok kaliteli bir sayfa sekreteriydi.
Kötü tarafı, hergün 2 büyüğü götürmesi. Sakın yanlış anlamayın, benim konu ettiğim medya büyüğü meslektaşlarımızı değil, rakının büyüğü...
İyi tarafı ise, sarhoş olmaması...
Seneca: 
“SARHOŞLUK KUSUR YARATMAZ, 
KUSURLARI AÇIĞA ÇIKARTIR” diyor. 
O’nun açığa çıkan tek kusuru ise, sevmediği insana “seni sevmiyorum” demesi... Kusursa (!)
Bir gün Kartal Devlet Hastanesi’nde yakın dostu Dr.Yaşar Yılmazkaya’nın odasında otururken bir koşuşturmadır gidiyor.
Doğrul, merak edip soruyor?
- Ne oluyor?
Dr.Yaşar Yılmazkaya:
- Kanamalı bir hastaya kan arıyoruz.
Doğrul, yerinden doğruluyor.
- Ben kan vereyim.
Dr. Yaşar Yılmazkaya, Doğrul’un yüzüne şöyle anlamlı anlamlı baktıktan sonra cevabı yapıştırıyor.
- Oğlum, senin kanını vereceğimize, iki büyük şişe rakı verelim, daha iyi...
İçki konusunda sizlere yazacağım çok şey var. En çok sevdiğim, Churchill’in Kral George ile yaptığı haftalık olağan görüşmesindeki konuşmadır.
Sabah saat 11.00’deki görüşmede;
“Kral, havanın soğukluğundan ötürü bir bardak içkinin hiç de fena olmayacağını söyleyince, Churchill, sabah gerekeni yapmış olduğunu söyledi. Kral, ‘bu kadar erken mi?’ diye hayretini gizleyememişti. Churchill cevap verdi: ‘Evet, Haşmetlim. Gençlik yıllarındaki prensibim, öğle yemeğinden önce içkiye dokunmamaktı; şimdiki prensibim ise kahvaltıdan önce içki içmemek.”
Tabii, Churchill’den beteri de var.
“Adam yemin etmiş ‘bir daha içki içmeyeceğim’ diye. Akşam, işinden çıkmış, evine gidiyor. Yolunun üstündeki ilk meyhanede şöyle bir durakladıktan sonra, kendi kendine ‘yürü oğlum evine’. Yürümüş ikincide yine aynı terane... Üçüncü meyhaneyi de, kendi kendisi ile bir iç savaştan sonra geçince;
- Aferin sana demiş. Sözünün eri imişsin be... Gel sana bir rakı ısmarlayayım.”
İçkiye bu denli düşkün olanı, bakın nerede bulacağımızı şair nasıl anlatmış:
“YENİ BİR MEYHANE KEŞFETTİM,
MEZARLIĞIN KARŞISINDA,
BENİ ARARSAN,
YA MEYHANEDE BULURSUN,
YA DA KARŞISINDA...”
Rahmetli Neyzen Tevfik de, bu şairin şiirinde çizdiği tabloyu yansıtan bir yaşam biçimi sürmüştü.
Nasıl mı? 
“Neyzen zaman zaman Mazhar Osman’a gider, revizyon yaptırırmış. Ancak hiç kimseden sakınmayan, korkmayan Neyzen Tevfik, Mazhar Osman’ı görünce hem heyecanlanır, hem de saygı gösterirmiş. 

 

<