ENGİN KÖKLÜÇINAR

ENGİN KÖKLÜÇINAR

KALEMİM KONUŞTUKÇA / Kim, kimin hayatı kurtardı, hem de ikiz kez… (2)


Yüce Allah’ın büyüklüğüne bakın. Kalbin bundan hiç farkı yok. Üstelik fazlası var. Ana rahminden, son nefesine kadar... Uyurken bile tık tık işini yapıyor. Sen uyuyorsun, ama o uyanık...
Demek ki Churchill’in hikayesindeki bahçıvanın oğlu Alexandar Fleming de duyarlı davranmayıp, havuza atlamasaydı, orada çiçekleri budamaya, çimleri biçmeye devam edecekti ve bahçıvanın oğlu olarak ölecekti.
Ne ilginç bir rastlantı değil mi? Alexander Fleming yalnız Churchill’in mi hayatını kurtardı? O penisilinle onbinlerce insanı hayata döndürdü. 2. Dünya Savaşı’nın cehennemi sonrasında, penisilin dünyanın karanlık semalarını güneş gibi aydınlattı. Ve insanlığa verdiği bu ışıkla Sir Alexandar Fleming, iki arkadaşı ile Nobel Ödülü’nü kazandı. Bunu haketti.
Ama biliyor musunuz ki, Fleming penisilini bulmadan yıllar önce Anadolu köylüsü kapanmayan yaraları ekmek küfü ile tedavi ediyordu. Hatta “ekmek küfü”nün yetmediği noktada, “peynir küfü”nü kullanmak gerek diyen tecrübeli ihtiyarlarla, her çeşit sağlık sorunu çözülüyordu.
Bunları da unutmayalım...
Bakın bu olaylar bana anlamlı iki anekdotu hatırlatıyor.
Birincisi; hani Alexandar Fleming havuza atlamasaydı, “Penisilinin mucidi Sir Alexandar Fleming” değil, bahçıvan Alexandar olarak kalacaktı ya... Bakın, başkası ne yapmış(!)
Microsoft şirketi temizlikçi arıyormuş. Adamın biri başvurmuş. Kayıt yapılırken ilgili;
- “Senin e-mail adresin nedir?” diye sormuş.
Adam da;
- “Ne e-maili yahu, öyle birşeyim yok” demiş. 
Kayıt yapan şirket yetkilisi;
- “O halde seni işe alamayız” deyince, adam çok kızmış, o hırsla şirketi terk etmiş, doğru cebindeki 10 dolarla domates almış, kapı kapı dolaşarak satmış, üç gün, beş gün, 2 yıl derken, servetini katlamış. 5 yılda ülkenin en büyük gıda dağıtımcısı olmuş. Bir gün aile bireylerinin sağlık sigortalarını yapmaya gelen sigortacı, adama e-mail adresini sorunca ünlü zengin;
- “Benim e-mail adresim yok” demiş. 
Sigortacı gözlüğünü indirmiş ve hem şaşkınlık, hem hayranlık ifadesiyle bakmış ve;
- “Çok tuhaf e-mail adresiniz olmadan bir imparatorluk kurmuşsunuz. Ya bir de e-mail adresiniz olsaydı, kimbilir o zaman ne olurdunuz” deyince ünlü, zengin, buruk bir gülümseme ile yanıt vermiş. 
- “Ne olurdum çok iyi biliyorum” demiş. Microsoft’ta temizlikçi...”
Şimdi geldik ikinci anekdota; madem bu bölümdeki yazıma doktorlarla başladım, doktorlarla bitiririm.
“Adam ölmüş, ölen iyi insanlar nereye gider? Cennete. Cennete gitmiş, kapıda Sen Piyer bekliyor. İsmini sormuş, kayıtlara bakmış adamın adı yok. Sen demişler doğru cehenneme. Adam cehenneme gitmiş, orada da kayıt yok. Geri gelmiş, aramışlar taramışlar, kayıtları tetkik etmişler, yok yok, yok. 
Sonunda rezervasyon dosyalarını karıştırmışlar ve adamcağızın ismini bulmuşlar. 
Sen Piyer adama dönmüş, merakla sormuş;
- Kardeşim senin ölmene daha 11 yıl var. Söyle bakayım senin doktorunun kim, dokturun?..”

 

<