KALEMİM KONUŞTUKÇA /Nerede O 29 Ekimler, 10 Kasımlar
Atatürk’ün Türk ulusuna en büyük armağanı Cumhuriyeti, hiç eskilerde olduğu gibi kutlamıyoruz. Ben, Cumhuriyet Bayramları dışında İstanbul’da trafik sıkışıklığı nedir bilmezdim, şaşırırdım…
Genci ihtiyarı, kadını erkeği, zengini fakiri, yollara düşer. Herkes imkanlarına göre; kimi, kitle ulaşım araçlarıyla, kimi, mahallelinin kiraladığı otobüs ve kamyonlarla, kimi taksilerle bayramı kutlamak için Taksim Meydanı’na koşardı. Yollar ana baba günü olur, her semtten kısa zamanda gidilen Taksim’e, o gün, şarkılı türkülü, davullu zurnalı ve saatlerce süren keyifli bir yolculukla ulaşılırdı. O zamanlar özel araba tek tük olduğundan, onlarla gelenlerden söz etmiyorum.
Cumhuriyet Bayramı heyecanı üç-beş gün önceden başlardı. Yollara zafer takları yapılır, zafer takları bayraklarla, defne yapraklarıyla, Atatürk’ün resimleriyle ve sevgi yazılarıyla süslenirdi. Yalnız caddeler, meydanlar mı? Hayır, hayır… Bütün okullar, sınıflar ve evler. Ünlü ve büyük mağazaların vitrinleri…
Her taraf ışık, her taraf sevinç, ve bugün özlemini çektiğimiz birlik, beraberlik ve milletçe bir bütünlük… Bayram gibi, bayram kutlanırdı. Son iki-üç nesil hazıra kondu da, ondan kıymet bilmiyor.
Şimdi bakıyorum, evlere bayrak bile asılmıyor. Utanıyorum…
Ya 10 Kasım’lar…
Bir milleti ölümden kurtaran Liderimizin, ölüm gününü, inanın 1938’ deki acı kadar yaşardık. Okullar, öğrenciler hepimiz aynı duygularla, 10 Kasım törenlerinde O büyük insanı anlatırken, sanki biz de büyürdük. Gururlanırdık.
57 yıllık arkadaşım, karındaşım, kardeşim Akkan Suver ile birlikte, bir 10 Kasım töreni yapardık, abartmıyorum İstanbul ayağa kalkardı.
Sene 1962-1963-1964
İstiklal Caddesi’nde Erdoğan Demirören’e ait uzun zaman bomboş duran ve şimdilerde AVM olan muhteşem binada, eskilerde Saray Sineması vardı. Bu sinemanın sahibi Mösyö Franko’dan 10 Kasım’larda salonu kiralar ve harika bir anma töreni düzenlerdik.
Tören sonunda da üstad Münir Nurettin Selçuk, Ata’nın sevdiği şarkılardan bir demet sunardı. Büyük sanatçı her defasında bu isteğimizi zevkle yerine getirirdi. Piyanoda da kendisine o zaman körpecik bir fidan olan oğlu Timur Selçuk eşlik ederdi.
Salon ağzına kadar dolar, bazen sinemanın camları, kapıları izdihamdan kırılırdı. Bir keresinde 66. Tümen Komutanı Korgeneral Faruk Güventürk’ten yardım istemiştik.
Yine o yıllarda Halis Kurtça, İstanbul Milli Eğitim Müdürü’ydü. Büyük eğitimci, büyük Kemalist, zarif bir insandı. Bu toplantımız için varını yoğunu ortaya koyardı. İstanbul’un kalburüstü liselerindeki izci öğrenciler salonda görev alır, misafirlerimize yardımcı olurlardı.
Şimdi yaşanması mümkün olmayan, insanın tüylerini diken diken eden, gözlerimizden yaşları akıtan ve günlerce hatta haftalarca konuşulan bir anma töreni olurdu.
Ben şiiri, iyi okurum. Program başlarken 66. Tümen bandosunun saygı duruşuna davet sinyali ile birlikte o sessizlikte Orhan Seyfi Orhon’un;
“Gidiyor, rastgelmez bir daha tarih eşine;
Gidiyor, onyedimilyon kişi takmış peşine.
.........”
satırlarını okumaya başladığımda, insanların nasıl hıçkırarak ağladığını unutamam.
Sonra kürsüye Atatürk âşıkları çıkıyor. Kimi şiir okuyor, kimi konuşuyor. Bunlar kimlerdi?
Alfabetik sıraya göre; Akkan Suver, Ali Altan, Ali Sait Oğuz, Ali Haydar Yeşilyurt, Alişan İnceoğlu, Baki Süha Edipoğlu, Bedii Faik, Behçet Kemal Çağlar, Cafer Karadağoğlu, Çetin Altan, Engin Köklüçınar, Faruk Güventürk, Fahrettin Altay, Halis Kurtça, Hasan Rıza Soyak, Hasene Ilgaz, İbrahim Minnetoğlu, İffet Halim Oruz, İlhan Selçuk, İrfan Sönmezışık, Ord.Prof.Kazım İsmail Gürkan, Kemal Persentili, Mümtaz Tarhan, N.Nazif Tepedelenlioğlu, Niyazi Akı, Dr.Papa Turgut Erenerol…
Ve sonunda Münir Nurettin, oğlu Timur Selçuk’la çıkıyor ve konser veriyor. Herşey olağanüstü.
Şimdi de her şey olağanüstü…
Bir tarafta Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak isteyenler, bir tarafta buna engel olmak isteyenler…
Bir tarafta Atatürk’ü ilahlaştıranlar, kullanmaya kalkışanlar; bir tarafta Atatürk gibi ufkumuzu açan, bizi çağdaşlıkla tanıştıran, düşmanlarının bile takdir ettiği bir lidere karşı çıkan, beyni kara örümcekli okumuşlar…
Bu vatan ve bizim için kan döken ve can veren şehitlerimiz, yattıkları yerden kalkıp, yüzümüze tükürseler haktır…