ENGİN KÖKLÜÇINAR

ENGİN KÖKLÜÇINAR

KALEMİM KONUŞTUKÇA /Öğretmenler Günü Bir Gün Değil, Her Gün Olmalı

Biliyorsunuz, değil mi? 24 Kasım “Öğretmenler Günü” idi ...

Son yıllarda pek öğretmenlere değil ama, “Öğretmenler Günü”ne sahip çıkmaya ve bu günü en iyi şekilde kutlamaya çaba gösteriyoruz.

Ne var ki; yılda bir gün değil, her gün öğretmenler günü olsa, onların hakkını ödeyemeyeceğiz.

Sokrates; “Dünyada her şeyin mutlaka bedeli vardır. Ama öğretmenin olmaz” demiş. Yüce peygamberimiz de, “Bana bir kelime öğretenin kölesi olurum” deyişiyle, öğrenmenin ve öğretmenin kutsallığını ve lezzetini herkesten çok daha güzel belirtmiştir.

Eski ebeveynlerin çocuklarını öğretmenlere teslim ederken, ağzından düşürmediği, “eti senin, kemiği benim”  sözü, 21. asırla birlikte rafa kaldırıldı.

Çünkü ne veli, veli olabildi, ne öğrenci, öğrenci. Ve ne yazık ki, öğretmeye kalkışanlar da… Herkes bilgi, terbiye, nezaket erozyonundan payını aldı. Hayat savaşı tüm sektörleri bencilliğe yönlendirdi. Önce ‘ben’ egosu, toplumumuzu sardı.

Bizim öğretmenlerimiz; öğretim kadar eğitime öncelik verir, bizleri hayatın gerçeklerine hazırlamak adına, hangi ders olursa olsun, ister edebiyat, ister matematik, ister felsefe, ister tarih, öğretim saatlerinin son dakikalarını eğitime ayırırlardı. Deneyimlerini bize anlatırlar, doğruyu gösterirlerdi.

Başöğretmen Atatürk, Türk milletinin eğitimi için, tebeşiri eline alıp ta, kara tahtada yeni harfleri tanıtmadı mı? Yöneticiler, cahil toplumu eğitmek adına özveride bulunmadılar mı? Ülke insanın, çağdaşlığa ulaşması için özen gösterip, koşuşturmadılar mı? Bugüne onların fedakarlığı ve zekalığıyla geldik.

Şimdi yeri gelmişken, “Öğretmenler Günü” için yapılan bazı kutlamalarda, gözyaşı dökerek ve gözyaşı döktürerek anlattığım muhteşem bir anekdotu, size sunmaya çalışacağım:

 

“Yıl 1934, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus’tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin ÖZMEN’dir. Bakan, makamında çalışmaktadır. Kapı çalınır, Bakan gür sesiyle “giriniz” der. ATATÜRK’ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girer. Hoşbeşten sonra yaver, Bakan Abidin ÖZMEN’e bir zarf uzatır. Konuklara yer gösterir ve zarfı açar. ATATÜRK’ten gelen bir mektuptur bu:

“Bay Abidin ÖZMEN, Milli Eğitim Bakanı...”

Abidin ÖZMEN zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur:

“Yaver Bey’le, size fakir ve kimsesiz iki çocuk gönderiyorum. Bu çocukları, uygun göreceğiniz, bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırıp...”

Bu ATATÜRK’ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan Abidin ÖZMEN, Ortaöğretim Genel Müdürü’nü çağırtır ve şu direktifi verir:

“Yaver Bey’in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu çocukları Haydarpaşa Lisesi’ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp, her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının ‘veli ve ödeyen hanesine ATATÜRK’ün ismini yazdırarak’ bana getiriniz” der.

Bakanın emri yerine getirilmiştir. Abidin ÖZMEN de kısa bir mektup yazarak, Yaver Bey’le ATATÜRK’e yollar.

Mektubun içeriği şöyle:

“Muhterem ATATÜRK, Yaver bey’le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı ATATÜRK gibi birisi bulunduğu için; bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğu da emirleriniz gereği Haydarpaşa Lisesi’ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları

ekte takdim...”

ATATÜRK bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü’ye telefon ederek:

“Bak” demiş. “Senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı” diyerek olayı anlatmış. İnönü, Bakan’ı adına özür dilemiş. ATATÜRK:

“Yok” demiş. “Özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı, bu medeni cesarete sahip olabilse ve bunu gösterebilse...”

(Bu anı Yüksek Mimar H.Rahmi ÖZMEN’in amcası, M.E.B. Bakanı Abidin ÖZMEN ve ATATÜRK arasında geçer. Tarihi değeri olan ve hiçbir yerde yayımlanmayan bu anının unutulup gitmesine gönlü razı olmayan Bakanın yeğeni H.Rahmi ÖZMEN 15.08.1985 günlü bir mektupla gazeteci yazar Vahap Okay’a iletir. O da 15.09.1985 tarihli KOLAY ILAN adlı gazetesinde yayımlar. Bu anı Cumhuriyet’te 09.01.2002 günü yayınlanır.)

Bu anekdot müthiş bir şey. Devlet adamı örneğinde, bunu dilimin döndüğü kadar anlatmaya ve insanlara ezberletmeye çalışıyorum.

Gerçi böyle adamlar, şimdi cımbızla arasak bulunmayacak kadar azaldı.

Böyle adam bulsak, böyle lider yok, böyle lider bulsak, böyle adam yok…

<