ENGİN KÖKLÜÇINAR

ENGİN KÖKLÜÇINAR

KALEMİM KONUŞTUKÇA / POLİSTE GÖRÜCÜYE NASIL ÇIKTIM... (1)

Benim bir huyum var. Daha doğrusu yazı üslubum. Her yazarın, çizerin kendine göre bir tavrı vardır, bir yazım ve çizim biçimi. Karakter gibi, huy gibi.
İşte benim de huyum; yaşadığım veya duyduğum bir olayı, bir fıkra, bir anekdot veya bir anı ile bütünleştirip yazmaktır. Yazarken, genelde duygularımı da içine katarım. Böyle bir üslup, böyle bir yazma tekniği, kimine hoş, kimine boş gelebilir.
Bab-ı Âli’de çok sevilen ve saygı duyulan duayenlerimizden rahmetli Ziya Nebioğlu “Parasız Kitap” için, yazdığı övgüde “Okurken canlı yayında, O’nu dinliyormuşum gibi geldi bana” diyor. 
Yazılarımı okuyan birçok insandan övgüler aldım. Bu da beni bir daima makale ve kitap da yazmaya zorladı. Bir yazarın beklediği nedir ki? Alkış...
Bakın şimdi “alkış” dedim değil mi? Hemen aklıma çok beğeneceğiniz bir anekdot geliveriyor. Bu elimde değil, işte bu yukarıda açıkladığım gibi, huy karakter, benim yazı stilim. Dinleyin;
Ünlü Piyanist Arthur Rubinstein bir konser sonunda genç bir seyircisinin getirdiği anı defterini imzalamakta nazlanmış ve ellerinin çok yorulduğunu ileri sürmüştü. Genç kız; “ellerinizin ne kadar yorulduğunu biliyorum ama benim ellerim de en az sizinki kadar yorgun” dedi.
Piyanist bu yanıtı alınca bir an durdu, düşündü ve kıza sordu; “Senin ellerin neden yorgun”. 
Genç kızın yanıtı harikaydı.
“Sizi alkışlamaktan...”
Beğendiniz mi? Hayır diyemezsiniz. Buraya kadar okuduğunuza göre, yazılarıma içiniz ısınmış demektir. Yok ille de, “hayır” demekte kararlı iseniz, biliniz ki bu saatten sonra huyumu, karakterimi değiştiremem. Akrep gibi...
Bir akrep yüzmesini bilmediğinden, bir kurbağaya, kendisini nehirin öte yakasına geçirmesini rica etti. “Sen deli misin?” diye haykırdı, kurbağa. “Ben yüzerken sen iğneni bana batırır ve benim de boğulmama sebep olursun.”
Akrep dedi ki: “Bak, kurbağa kardeş. Eğer ben sana iğnemi batırırsam, seninle birlikte ben de boğulurum. Mantık bunun neresinde?”
“Haklısın,” dedi, kurbağa. “O halde bin sırtıma.”
Akrep kurbağanın dediğini yaptı. Ama nehirin ortasına gelmişlerdi ki, iğnesini kurbağanın sırtına batırıverdi.
Her ikisi de suyun dibine doğru inerlerken kurbağa, artık kadere razı olmuşcasına, “Hani iğneni bana batırmayacaktın? dedi. “Bu yaptığın akla mantığa sığar mı?”
Ölümüne giden akrep, üzgün bir ifade ile, “Bunun akılla, mantıkla hiçbir ilgisi yok,” cevabını verdi. 
“Benim karakterim bu.”

 

<