KALEMİM KONUŞTUKÇA /Yaşlı dünyamızın sıkıntıları var...
Dünyadaki hızlı modernizasyon insanın başını döndürüyor. Teknolojik çalışmaların ürünü olan her şey, kısa zamanda eskiyor.
Akıllı telefonlar, tabletler, tren, metro, gemi, uçak, otomobil gibi ulaşım araçlarındaki değişim; günlük hayatta kullandığımız eşya, alet, kılık kıyafet, tıptaki büyük gelişmeler, hatta müzik türü bile...
Sahip olduğumuz şeyler çoğalıyor , ancak kısa bir zaman diliminde değer kaybediyor. Yani tadını daha çıkarmadan ıskartaya düşüyor.
Tüketim çılgınlığı da bunu tetikliyor. 21. asırda insanlar daha mutlu, daha modern yaşamak için çaba gösteriyor. Pastadan daha çok pay almak gibi bir anlayış insanı, insanla yarıştırıyor. Eskilerde doğayla yarışan insan, şimdi büyük kentlerde, birbirleriyle yarışıyor.
Bu koşuşturmaca, bu özendirme, bu yarışma nereye kadar gider, kimse bilmiyor. Dünya gelirinin yüzde seksenini, yüzde yirmi paylaşırken; geri kalan yüzde yirmiyi, yüzden sekseninin paylaşmasındaki adaletsizlik, dünyamıza gelecekte ne sürprizler getirir tahmin edemiyoruz.
Enerji kaynaklarının tükenme sorununun tartışıldığı bir ortam, doğa ve çevrenin küskünlüğünü yok edebilme çabaları, nüfus artışı, birbirini gaddarca öldüren müslümanlar, gelişmemiş ve gelişmeye çalışan ülkelerdeki rüşvet ve hırsızlıklar, diktatörlükler, fakirlik ve insan ticareti yaşlı dünyamızın geleceğini karartıyor.
Hele ki, şu an fazla konuşulmayan,fakat bilinen bir büyük problem var. Robotlar...
Robotların devreye girmesiyle,işsizlik gibi büyük bir sosyal problemin patlayacağını tahmin eden ilgililer, nasıl önlem alacaklarını düşünmeye başlıyorlar.
Gelişmiş ülkelerde robotlardan yararlanan işverenler giderek çoğalıyor. Başta Japonya ve Amerika olmak üzere Almanya, İngiltere robotlara yer vermeyi denerken, Türkiye’de bir iki holding bu konuda çalışmalarını artırıyor. Bu ülkeler dışında, işçinin ve sendikanın korkulu rüyası, bir çok ülkenin de uykusunu kaçırıyor.
Uzmanlar; “ bilgiye dayanan güç, fiziksel gücü törpüleyecek ve işsizlik tavan yapacak” diyor. Ve ekliyorlar; “ bilgi toplumu, sanayi toplumunu sarsınca avantaj sermayenin değil, akıl ve zekanın olacak.”
Demek ki; sermayenin hatta teknolojinin önüne bu çağda aklı koyacaklar. Bunun da adına “Entelektüel Sermaye” diyorlar...
Özellikle Avrupa’da işsizliğin gün geçtikçe arttığını okuyoruz. Yunanistan, İtalya, İspanya, Belçika ve Portekiz’ de görülen işsizlik sorunu, hükümetlerin politikalarını ana gündemine taşıyor...
Bu yeni üretim tipi yani “Entelektüel Sermaye”nin, bilinen klasik işgücünü gölgelemesine çözümler aranıyor. Fizik gücüne ve emeğe rakip olan teknolojinin etkisini, uluslararası kuruluşlar ve işçi sendikaları da irdeliyor. Ve bu patlamaya çare arıyor.
Biz ne yapıyoruz? Veya ne yapacağız? Sanıyorum, birbirimizle dalaşmaktan bunları düşünmüyoruz.
Siyaseti birbirine hakaret sanatı zannetmekten, her hafta yeni veya eski darbe teorisinin gündemde yer almasından, kodese kim girdi, kim çıktının isimlerini ezberlemekten, her boş kalan araziye uzun uzun binalar ve AVM’ler dikmekten, çevreyi ve doğayı katletmekten, bu saray kaç paraya çıktı demekten, ne iktidarın, ne muhalefetin proje üretmemekte direnmesinden ve bu çileli halkın psikolojisini bozmaktan başka bir şey yapmıyoruz...
Aklıma bir devlet adamının sözü geliyor; “ Gelecek seçimleri düşünenlere politikacı, gelecek nesilleri düşünenlere devlet adamı derler...”