M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

KALEMLER EMANETTİR-3

Çünkü geçen yüzyılın zihinsel mantığıyla hemen hepimiz dünyayı ‘gelişmiş’ ve ‘gelişmemiş’ bloklar olarak ikiye ayırmayı alışkanlık edindik veya bu tablo zihin ve ruh dünyalarımıza öyle enjekte edildi. İncelikle uygulanmış planlı bir örtbas etme senaryosunun neticesi olan bu ayrımsamada dünyanın neresinde yaşıyor olursanız olun oluşturulan algıda ‘gelişmiş’ olan genel anlamda batı; ‘gelişmemiş’ olan da dünyanın geriye kalan kısmı oluyor.  

Akledebilen bir kalple bakın dünyaya…

Yerleri ve yurtları talan edilmiş, doğal kaynakları yağmalanmış ve kendilerine kendi yurtlarında yaşam hakkı tanınmamış mülteciler denizlerde kitleler halinde can veriyor, sığınma kamplarında yürek sancısı manzaralarla olumsuz şartlar altında yaşıyor, ulusaşırı göçmenler karın tokluğuna batı şehirlerinin kenar mahallelerinde çok zor yaşam koşulları altında işçilik yapıyor. 

Tüm bunların sorumlusu “tek dişi kalmış canavar”, bu tabloya rağmen son birkaç asırdır ilerleme ve aydınlanma illüzyonuyla sömürgeci geçmişinin ve zorba günlerinin günahlarını aklıyor, örtbas ediyor. 

Bu da yetmiyor; bir de üste çıkıp, tahtına oturduğu medya krallığından ekonomiden siyasete, tarihten edebiyata, kültürden sanata, dini meselelerden ahlaki değerlere kadar birçok konuda dünyanın bütün ‘öteki’ ilan ettiklerine arsızca, utanmazca, pişkince ‘gelişme’, ‘insanlık’, ‘erdem’ ve ‘etik’ mamulleri satarak, psikopat bir katilin suçu maktule atan pişkinliğiyle yalan söylemeye ve suyu bulandırmaya devam ediyor. 

Pek tabi ki içinde yaşadığımız mümbit coğrafya da bu toplumsal değer aşınmasından nasibini alıyor. Zira kendini evrenin merkezine yerleştirerek kendisi dışında tüm kültürleri reddeden gelişmiş(!) batı, bütün dünyayı kasıp kavurduğu yetmezmiş gibi iştahlı bir köpek balığı gibi her fırsatta bizim sahillerimize de vuruyor. 

Peki, yenilgiyi kabullenip (diğer dindaşlarımızın yaptığı gibi) tasımızı toprağımızı toplayarak gidecek miyiz yoksa her karışı şüheda kokan bu mümbit coğrafyada o kutlu mirasın şahitleri hatırına da olsa “Rabbin bizden bir umudu var” diyerek, yarınlar daha güzel olacak umudunu besleyerek direnecek miyiz? Bugün asıl turnusol bu bence. 

Kabul ediyorum! 

Bir kum tanesi olup çölün derdiyle dertlenmek, yani tek başına insanlığın kanayan yaralarını pansuman etmek gibi kara bir sevdaya tutulmak tıpkı Hz Nuh(as) gibi karada gemi yapmaya talip olmaya benziyor. 

Öyle ya, herkes kuruşuna kadar hesaplı davranırken “hasbi” davranmak; herkes dalgasına bakarken, dalgalarda batanların imdadına yetişmek için gecesini gündüz etmek; uykusunu dışardaki yangınlarla yitirmek, “kıl beşi, bitir işi” zihniyetinden kurtulup, “kul olmak kesmez, dost olmak lazım” diyerek insanlığın yükünü yüklenmek günümüz insanı için akıl karı mıdır?

Dalga geçenler, dudak bükenler, bıyık altından alaycı tebessümleriyle kendilerini tatmin edenler, kendi haline bakmayıp sözüm ona “acıyanlar” ise işin cabası. 

Peki neden salt kendini kurtarmak varken başkası için sancılanır insan?

Bu farkındalığa Freud “olgunlaşma” diyor ama bunun irfanımızdaki dili “kemale ermek” ya da daha amiyane bir tabirle “olgunlaşmak” olsa gerek.

Zira yaşanmışlık, adanmışlık ve sanırım en çok da aldanmışlıklarınız sizi öyle bir seviyeye taşıyor ki;

O seviyeden sonra “manevi kalpazanlar” veya “gönül haramileri” olarak tanımladığım samimi olmayan hiç kimseye hiçbir şekilde ihtiyacınız kalmıyor.

(Devam edecek)

<