KANDİL SİMİDİ...
Uyanık dolmuşçu yolcularını Selman-i Pak Caddesinin başında indirdi. Maksadı, dolmuş sırasında araya girip kaynak yapmaktı. Bunu cümle alem bilir. Biz de biliyorduk. Ne var ki bu kul hakkına kaynak yapmasına itiraz etmedik.
“Neme lazım” zihniyeti devreye girince rıhtıma kadar tabana kuvvet rıhtıma doğru yola yürümek durumunda kaldık.
Yürüye yürüye bir marketin önüne geldiğimde durdum. Market önüne bir genci, gencin de önüne kandil simitlerini koymuştu.
Alacağımdan değil meraktan; gence yaklaşıp sordum ; “kaç lira”, dedim. Genç adam; “ yedi lira” dedi…
Gerçi kimsenin umurunda değil ama ben Berat’da değil bütün kandillerde “simit”ın bir ticari meta olarak kullanılmasına karşıyım.
Simit kutularında piramit yapmış olan genç adama ; “ Bu mübarek günde ticaret olur mu? Bu günde hayır hasenat yapılır. Bence kandil simitleri bedava dağıtılır” dedim.
Hava sıcak, insanlar sıcaktan tere batmış gibiydi. Biri ince diğeri kalın iki uzun adam, simit paketlerini alıp kalkmak üzere düdüğünü çalan motora doğru aceleyle yürüdüler.
Bu arada satıcı ellerini bir bana bir havaya kaldırıp içinden sanki “ Ya Rab!” şeklinde bir nidada bulundu.
Gereksiz bir nizaya sebep olmamak için oradan hızla ayrıldım.
Yolumun üstünde III. Ahmet Çeşmesi civarında takkeli, takım elbiseli ,esmer , iki uzun şahıs da kandil tezgahı kurmuştu. Portatif masa üzerinde simit kutularıyla bir küçük sed inşa etmişlerdi. Kutulardan biri açık içindeki simitler küçük parçalara ayrılmıştı. Anlaşılan bu parçalar kandil simidi alacakların tat testi için hazırlanmıştı.
Yanlarına yaklaşıp sordum. Kara gözlüklü takkeli iki uzun adam bir ağızdan paketlerin onlu , beher paketin beş lira olduğunu söylediler…
Ben adamlara yukarıdaki marketi gösterdim ; “market 7 liraya satıyor. “, dedim…
Esmer, güneş gözlüklü başları takkeli, ince , uzun iki satıcı mealen ; biz farklıyız , biz Kur'an kursuyuz, şeklinde mukabelede bulundular. İlaveten; içinde kırık simit parçaları bulunan paketi tarafıma uzattılar. Bu cömertliğe teşekkür edip tekliflerini geri çevirdim.
Kandil simitsiz yürürken eşarplı yaşlı, kilolu bir esketek bir şeyler söyleyerek önümü kesti. Dişsizdi. Empati yapıp kulağımı açtım. Anladığıma göre kadıncağız; canı gazoz içmek istemiş, bunun için iki lira istiyordu.
Kandil’de kimseyi buncacık bir miktar için boş çevirmek doğru olmaz deyip mezkur iki lirayı avucuna bıraktım. Sevabını Mihrimah Sultan’ a hediye ettim.
Yürüdüm. Karşı kaldırıma geçtim. Rıhtımın önünde Vatan Partisi çadır kurmuş.
Çadıra girdiğimde okumuş yazmış oldukları her hallerinden belli, biri pos bıyıklı, diğeri gözlüklü ak saçlı partililerle burun buruna geldim. İçeride bir televizyon bir masa, masa üzerinde parti broşürleri vardı. Bunların simitleri , kandilden haberleri yoktur , bari haber vereyim, dedim .
Pastel renkli giyimleriyle bu ağırbaşlı seksen doksan kiloluk bu şahıslara hitaben “ kandiliniz mübarek olsun” dedim. Aslen solcu olan bu partililer ,bu şok mesaj karşılığında bozuntu vermeyip “ sizin de!.” şeklinde mukabelede bulundular.
Anladığıma göre Bay Perinçek Cumhurbaşkanı aday adaylığı için yüz bin imza talep ediyordu. Masada formlar ve parti liderinin resimli broşürleri vardı.
Partililer imza için bir takım formları önüne sürdüler ise de nazikçe reddettim. Onlara tek anti emperyalist liderin Erdoğan olduğunu, onun varlığının emperyalist blokta alerji yarattığını söyledim. Partililer itiraz edip tek antiemperyalist hakiki liderin kendi liderleri olduğunu söylediler.
Ben de ikna olmayıp vapura doğru yürürken, “ çadırlarında kandil simidi bulundursaydılar daha ikna edici olurdu”, diye düşünür idim.
Rıhtımda Üsküdar Simitçisi unvanıyla dört teker üzerinde simit satan adam, hiç de Elazığlıya benzemiyordu.
Simitçi son günlerde sosyal medyada izlenme rekoru kıran Elazığlı bir şöhretin afişini tezgahına yapıştırmıştı. Buna göre Elazığlı şöhret, Erzurumlu simitçinin simitlerini yere göğe sığdıramıyor, iri harflerle “anlatmaya gerek yok, MİKEMMEL” diye övüyordu.
Palulu Gakko, memleketinde bir şelale önünde çektirdiği resmin İstanbul’da simitçi tezgahlarına afiş olacağını nereden bilebilirdi ?
Beşiktaş’a geçmek üzere motora bindim.
Motordaki yolcular her zamanki gibi beheri bin liradan aşağı olmayan cep telefonları ile “Kandil mesajlarını “ okuyorlar, yazıyorlardı.
Hava güzel ve güneşli, deniz durgundu. Boğazın serin esintisi, yolcuları hafif hafif okşamaktaydı. Karadeniz”e ağır yük taşıyan bir şilep önümüzden boğaza doğru süzülerek geçti.
Motordan inip çeşitli kaldırımlardan geçtim, duraklarda yeşil ışıkları bekledim. Kimi sağa kimi sola döndü. Ben güzergahında Şerafettin kardeşimin bankası yönüne doğru yürüdüm. Sağa doğru Orta bahçe caddesine doğru yürüdüm. Kaldırımın bir kenarında iki delikanlı bali çekiyor, görme engelli adam kendi kendine çalıp söylüyordu. Emlakçı Cem Küçük’ün iş hanı önündeki bir başka görme engelli adam durmadan sigara içiyordu.
İşyerine girdim. Herkese selam verdim. Bazılarının Kandillerini kutladım.
Akşam bir hasta ziyaretine Erenköy'e gittim. Hastanenin adresinin tam tarifi için bir postaneye uğrayıp bir paket kandil simidi aldım. Pastacı hastanenin yolunu tarif etti. Hastaneye gittim. Arkadaş beni görünce çok sevindi. Kandil simidini masaya bırakıp “Kandiliniz kutlu olsun”, dedim.