CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

KANDİL SİMİDİ...

Uyanık dolmuşçu  yolcularını Selman-i Pak Caddesinin başında indirdi. Maksadı, dolmuş sırasında araya  girip  kaynak yapmaktı.  Bunu cümle alem bilir. Biz de biliyorduk. Ne var ki bu kul hakkına kaynak  yapmasına itiraz etmedik.

“Neme lazım” zihniyeti devreye girince    rıhtıma kadar tabana kuvvet  rıhtıma doğru  yola yürümek durumunda kaldık. 

Yürüye yürüye bir  marketin   önüne geldiğimde durdum. Market önüne bir genci, gencin de  önüne  kandil simitlerini koymuştu. 

Alacağımdan değil meraktan;  gence  yaklaşıp sordum ;  “kaç lira”, dedim. Genç adam; “ yedi lira” dedi…

Gerçi kimsenin umurunda değil  ama  ben Berat’da değil bütün kandillerde “simit”ın bir ticari meta olarak kullanılmasına karşıyım. 

Simit kutularında piramit yapmış olan genç adama  ; “ Bu mübarek günde  ticaret olur mu? Bu  günde hayır hasenat yapılır. Bence kandil simitleri bedava dağıtılır” dedim.  

Hava sıcak, insanlar  sıcaktan tere batmış  gibiydi.  Biri ince diğeri kalın iki uzun   adam, simit paketlerini alıp kalkmak üzere düdüğünü  çalan  motora doğru aceleyle  yürüdüler. 

Bu arada satıcı ellerini  bir bana bir  havaya kaldırıp içinden  sanki “ Ya Rab!” şeklinde bir nidada bulundu. 

Gereksiz bir nizaya  sebep olmamak için oradan hızla ayrıldım. 

Yolumun üstünde III.  Ahmet Çeşmesi civarında   takkeli,  takım elbiseli ,esmer , iki uzun  şahıs da kandil  tezgahı kurmuştu.  Portatif masa üzerinde  simit kutularıyla bir küçük  sed inşa etmişlerdi. Kutulardan biri açık içindeki simitler küçük parçalara ayrılmıştı. Anlaşılan bu parçalar kandil simidi alacakların tat testi için hazırlanmıştı. 

Yanlarına yaklaşıp sordum. Kara gözlüklü takkeli iki uzun adam bir ağızdan  paketlerin onlu , beher  paketin beş lira olduğunu söylediler… 

Ben adamlara yukarıdaki marketi gösterdim ; “market  7  liraya satıyor. “, dedim…

Esmer, güneş gözlüklü başları takkeli, ince , uzun iki  satıcı mealen ; biz  farklıyız , biz  Kur'an kursuyuz, şeklinde mukabelede bulundular. İlaveten; içinde kırık simit parçaları bulunan paketi tarafıma uzattılar. Bu cömertliğe teşekkür edip tekliflerini geri çevirdim. 

Kandil simitsiz yürürken eşarplı  yaşlı, kilolu bir esketek bir şeyler söyleyerek önümü kesti.  Dişsizdi. Empati yapıp  kulağımı  açtım. Anladığıma göre kadıncağız; canı gazoz içmek istemiş, bunun için  iki lira istiyordu. 

Kandil’de kimseyi buncacık bir miktar için boş çevirmek doğru olmaz deyip mezkur  iki lirayı  avucuna bıraktım. Sevabını Mihrimah Sultan’ a hediye ettim.

Yürüdüm. Karşı kaldırıma geçtim.  Rıhtımın önünde  Vatan Partisi çadır kurmuş. 

Çadıra girdiğimde okumuş yazmış  oldukları her hallerinden belli, biri pos bıyıklı, diğeri gözlüklü ak saçlı partililerle burun buruna geldim. İçeride  bir televizyon bir  masa, masa üzerinde parti broşürleri vardı. Bunların simitleri ,  kandilden haberleri yoktur , bari haber vereyim, dedim . 

Pastel renkli giyimleriyle bu ağırbaşlı seksen doksan kiloluk bu şahıslara  hitaben “ kandiliniz mübarek olsun” dedim.  Aslen solcu olan bu partililer ,bu  şok  mesaj karşılığında bozuntu vermeyip “ sizin de!.” şeklinde mukabelede bulundular. 

Anladığıma göre Bay Perinçek Cumhurbaşkanı aday adaylığı  için yüz bin imza talep ediyordu. Masada formlar ve parti liderinin resimli broşürleri vardı. 

Partililer imza için bir takım formları önüne sürdüler ise de  nazikçe  reddettim. Onlara tek anti emperyalist liderin Erdoğan olduğunu, onun varlığının emperyalist blokta  alerji yarattığını söyledim. Partililer itiraz edip tek antiemperyalist hakiki liderin kendi liderleri olduğunu söylediler. 

Ben de ikna olmayıp vapura doğru yürürken, “ çadırlarında  kandil simidi bulundursaydılar daha ikna edici olurdu”, diye düşünür idim.  

Rıhtımda  Üsküdar Simitçisi  unvanıyla dört teker üzerinde simit satan adam, hiç de Elazığlıya benzemiyordu.

Simitçi son günlerde sosyal medyada izlenme rekoru kıran Elazığlı bir  şöhretin afişini tezgahına yapıştırmıştı. Buna göre  Elazığlı  şöhret, Erzurumlu simitçinin simitlerini yere göğe sığdıramıyor, iri harflerle “anlatmaya gerek yok, MİKEMMEL”  diye övüyordu. 

Palulu  Gakko,  memleketinde bir şelale önünde çektirdiği resmin İstanbul’da   simitçi tezgahlarına afiş olacağını nereden bilebilirdi ? 

Beşiktaş’a geçmek üzere motora bindim. 

Motordaki yolcular her zamanki gibi beheri  bin liradan aşağı olmayan  cep telefonları ile  “Kandil mesajlarını “ okuyorlar, yazıyorlardı. 

Hava güzel ve güneşli, deniz durgundu. Boğazın serin esintisi, yolcuları hafif hafif okşamaktaydı. Karadeniz”e ağır yük taşıyan bir şilep önümüzden boğaza doğru süzülerek geçti.

Motordan inip çeşitli kaldırımlardan geçtim, duraklarda yeşil ışıkları bekledim. Kimi sağa kimi sola döndü. Ben güzergahında  Şerafettin kardeşimin bankası yönüne doğru yürüdüm. Sağa doğru Orta bahçe caddesine doğru yürüdüm. Kaldırımın bir kenarında iki delikanlı bali çekiyor, görme engelli adam  kendi kendine çalıp söylüyordu. Emlakçı Cem Küçük’ün iş hanı  önündeki bir başka  görme engelli  adam durmadan sigara içiyordu. 

İşyerine girdim. Herkese selam verdim. Bazılarının Kandillerini kutladım. 

Akşam bir hasta ziyaretine Erenköy'e gittim. Hastanenin adresinin tam tarifi için bir postaneye uğrayıp bir paket kandil simidi aldım. Pastacı hastanenin yolunu  tarif etti. Hastaneye gittim. Arkadaş beni görünce çok sevindi. Kandil simidini masaya bırakıp “Kandiliniz kutlu olsun”, dedim. 

<