CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

KAZMADAR RİFAT EFENDİ İLE HARFLERİ KAZINAN KİTABE

Anlatacağım hikaye , elbette “ Baltacı Mehmet Paşa vakası” kadar popüler olmasa da

bizce tarihe kayıt düşülmesini gerektirecek kadar ibretlidir.

Efendim ; rahmetli babam bana anlatmıştı ; ben de size nakledeyim; ola ki, bizden

sonraki nesil bundan ibret alır, muhteşem tarihimizin izlerini yok etmez.

Şöyle ki; eskiden insanların dış dünyası küçük bir mahalleden ibaretti.

Mahallede akşam olunca adamlar işçi ise fabrikadan , esnaf ise çarşıdan, öğretmen ise

okuldan , işsiz ise tozlu topraklı kaldırımlardan kalkar evine gelirdi.

O zamanlarda kadınların dünyası sabah saat onda radyolarda yayınlanan günlük

yirmişer dakikalık “arkası yarın”lar, saat başı verilen radyo ajansları idi. O zamanın başları

leçekli (*), şalvarlı esgetekleri (**) , bir yandan hane halkının çoraplarını yamarken , akşama

ekşili köfte yuvarlarken diğer yanda radyo başlarında “arkası yarın”lardaki kahramanların

başlarından geçen hissi olaylara göz yaşları dökerlerdi...

Biraz daha üst siyasetle ilgilenen yaşlı hanımlar ise artık ağırlaşan kulaklarını radyoya

biraz daha yaklaştırarak soğuk savaşa dair dış haberleri, içerde ise iktidar muhalefet

kapışması haberlerini izlerlerdi.

Mahallenin iç dünyasına mahsus haberlerden ise konu komşu hukukuna saygılı,

sevilen insanlar sorumluydu.. Mesela mahallede kimin düğünü, kimin mevlidi, kimin hastası

var, hangi fakirin maddi yardıma ihtiyacı var, kimin cenazesi var ; kimin suyu kesik, kimin

helası tıkalı bu adamlar tarafından yardım için haberdar edilirdi. Bu haberler avazı gür bu

adamlar vasıtasıyla kapı kapı gezilerek diş kapılar tıklatılarak, akşamları yatsı namazı cami

çıkışları cemaate seslenilerek iletilirdi.

Caminin son cemaat yerinin çıkışına konulan mendile bırakılan küçük meblağlar

büyüklerin “el tükürüğü sel olur” hikmetli sözü mucibince ihtiyaç sahibinin derdine deva

olurdu. Hastanın doktor, ilaç , ameliyat parası olur, muhtaca aş parası , yetim esgeteklere

çeyiz parası böyle toplanırdı.

“Her can ölümü tadacaktır “ ayeti mucibince mahallemizde de vadesi dolmuş

insanlar terki dünya ederlerdi.

O zamanlarda şehrimizde belediyenin cenaze hizmeti denen bir şey yoktu. Adam

öldüyse onun cenazesini yıkamak , kaldırmak mahalledeki hayır sahibi insanların sırtındaydı.

Hayreti muciptir; o zamanlarda kabri kazmak için lüzumlu kazma kürek ise belli

efendilerde olurdu. İhtiyaç hasıl olduğunda bu “varlıklı” efendilere başvurulurdu. Dış kapıya

don gömlek çıkan bazı kazma kürek sahibi bu efendiler, bir gün ecelin kendi kapılarını

tıklatacağını unutup, kapılarını tıklatan hayır sahiplerine sinirlenerek,” yahu sabah sabah

bu saatte kazma kürek mi istenir? “ şeklinde sual tevcih ederek gönül incitirlerdi.

Günlerden bir gün mahallemiz tarihinin hafızasında kaybolmaya yüz tutmuş iken

tafsilatı tarafımızca zapt olunan ibretli bir olay olmuştu.

Hadiseyi mahallemizin o zamanki vakanüvislerinden Rahmetli babam halka

duyurmuş...

Efendim; günlerden bir gün nasıl olmuşsa Kalaycı Hamit Dayı’nın af buyrun evinin

helası tıkanmış. Tabi helânın ıslahı için gene kazma küreğe ihtiyaç hasıl olmuş. Tabii çat kapı

adı hafızalara kazma kürekle kazınan Rıfat Efendi’ye müracaat edilmiş..

Tarihin kaydettiğine göre bu efendi Osmanlıca diline vakıf , mahallemizin kültürlü,

varlıklı başöğretmenlikten emekli, bir zat imiş.

2

Adi geçen zat kazma küreğiyle hadise mahalline intikal edince eski usül helâ üzerine

konulmuş kesme taşın üzerindeki Osmanlıca kitabeyi hayretle müşahede etmiş ...

Rahmetli babamın naklettiğine göre başöğretmen emeklisi gözlüklerini takarak

mezkur kitabeyi şu şekilde okumuş; “El Hükmü Lillah... Bu çeşme Malatya Mutasavvıfı

Niyazi Mısri ‘nın hayratıdır “

Mahalle halkının vicdanında sistem sahiplerine karşı haklı bir infiale sebep olan bu

hadiseye karşı çare için gene bu zata sorulduğunda; efendi kazmasını işaretle; “Bu şekilde

kalması günahtır. Taşın üzerindeki yazıları kazıyıp , helanın üzerine öyle

koyunuz...”buyurmuş.

Hadisenin uzak yakın failleri , şerikleri ve şahitleri bugün hayatta değiller...

Bana gelince ben de bir Baltacı Mehmet Paşa hadisesi kadar popüler olmasa da iş bu

“kitabesi kazınan çeşme taşı vakasını” tarih önüne koyup nakletmeyi umumi efkâra karşı bir

mesuliyet, Rahmetli babamın aziz hatırasına karşı da bir borç bildim...

(*) başörtüsü, eşarp

(**) Yerel söyleyişte kadıncağız, kızcağız anlamında kullanılan sözcük, eksik etek ..

<