Osman Güvenir

Osman Güvenir

KEMER SIKMA ZAMANI

   Dövizin tırmanışı ülkede öylesine büyük bir kaos yarattı ki, insanlar ne yapacaklarını şaşırdılar.  Özellikle döviz borçluları sudan çıkmış balığa döndüler diyebiliriz.

   Memlekette ille de savaş olması şart değil.  Bu da bir tür ekonomik savaştır bana göre.  Hayat gerçeğinde bu tür şeylerin olabileceğini ne kadar kabul etsek de, gerçekten döviz hepimizi şu veya bu şekilde etkilemiştir.

   Özellikle ithal mallara bindirilen artışlardan halk bayağı tedirgindir.  Ne alırsanız alınız, mutlaka tümü de zamlanmıştır.

   Ne olacak bu işin sonu?

   Ne olacağı var mı?  Şu döviz ve zam kazığını hepimiz de ister istemez yiyeceğiz.

   Sokak satıcıları bile mallarına zam yaptı.  Kıbrıs’ın kendine özgü muhallebisi bile zama bindi.  Öte taraftan bütün deterjanlar ikiye katlandı.  Yani ne alırsanız alınız, mutlaka cebinizdeki para küçülecektir.

   Galiba o savaş yıllarındaki gibi “tasarruf seferberliğine” başlayacağız.

   Biz bunları düşünüyoruz ve çareler arıyoruz da, hemen hemen her gün gazetelerde insanların barlarda, facebook’larda, konserlerde ve pek çok eğlence yerlerinde adeta kendilerinden geçtiklerini gösteren resimleri boy boy hepimize “çatlayın” kabilinden gülümsüyor.   Üstüne üstlük sosyal medyadan da fotoğraflarını paylaşıyorlar.

   Bu insanlar kim?

   Bu insanlar, memleketin maaşlı veya serbest meslek sahipleridir. 

   Bu bir sorgulama mı?

   Kimsenin hayatını veya cebini sorgulamaya bizim hakkımız olmasa da, bayağı o eğlence fotoğrafları insanları düşündürüyor.

   “Hani memlekette ekonomik ve döviz krizi vardır” sorusunu da sorduruyor.

   Hani derler ya...

   “Herkes ayağını yorganına göre uzatmalıdır” diye...

   Evet, herkes ayağını yorganına göre uzatmalıdır.  Örnek verdiğim eğlence meselesini anımsatınca, herhalde o insanların ayaklarını yorganlarına göre uzatmadıklarını anlarız.

   Özellikle dövizle ev kiralayanlar, dövizle çocuk okutanlar, araba ve ev alanlar bu girdabın içinde bir anafor gibi yuvarlananlardır.

   Pek çok tanıdıkla konuşuyoruz...

   Özellikle dövizle çocuk okutanlar, bayağı tedirgindirler.  Her ne kadar bazı üniversiteler dövizi dondursalar da, yine de o insanların TL bazındaki gelirleri, o dövizi alıp okul harcını ödemeye yetmiyor ve yetmeyecek de.

   Bu işten kim karlı çıktı?

   Bu işten karşı çıkanlar, güneyden gelen Rumlardır.

   Adamların avuçlarındaki eurolar TL’yi üç defa bir değere çevirdi.  Yani eskiden almakta oldukları gıda veya giyecek maddeleri, şimdi çok daha ucuza geliyor onlara.

   Geçen gün bir Rum şöyle diyordu:

   “Oh be, on euroya üç çift ayakkabı aldık.”

   Tabii ki KKTC’ye para düşüyor da, yine de KKTC’de belirli geliri olan insanların yapacak başka şeyleri yok.

   O nedenle sınır kapılarında kocaman Rum arabaları kuyruk oluşturuyorlar.  Oluştursunlar canım.  En azından tüccarlarımız ve esnafımız da sürümden kazanmış oluyorlar.

   Bundan takriben üç yıl kadar önceydi... Rumların ekonomisi tümden iflas etmişti.  Adeta 5 euroya muhtaç hale gelmişti Rumlar.  Lakin o yokluk yıllarında çektikleri sıkıntıları da unutmadılar.   Şimdi ayaktadırlar.

   Herhalde biz de bu sıkıntılı günleri unutmayacağız ve anılarımızın bir yerine kaydedeceğiz.

   Geçen gün Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın enteresan bisikletli bir fotoğrafı vardı gazetelerde.  Valaaa....  Ben Serdar Denktaş’ı bu cesur hareketinden dolayı takdir ettim.  Verdiği mesaj, “kemerleri sıkma zamanıdır” mesajıydı.  Gerçekte bizim hayatımız lükstür.  Her evde iki veya üç araba var.  Hemen hemen herkesin başını sokabileceği bir evi var. Ne olur yani insanlar işine bisikletleri ile gidip gelseler.  Hem spor yapma açısından, hem de tutumluluk açısından.

   Şapkamızı çıkartıp önümüze koyduğumuzda iyice düşünmek zorundayız.  Nelerden tasarruf yapabiliriz.  Nelerimiz israftır?  Nelerimiz zaruridir veya değildir. 

   İkinci Dünya Savaşındaki yokluklar insana bazı şeyleri hatırlatıyor.  İnsanlar solmuş elbiselerini tümden söküp, kumaşını ters yüz yaparak yeniden dikerlerken, üzerlerindeki eski elbisenin yeni elbise olduğunu sanırdınız.  Büyük çocukların küçülen ayakkabı ve elbiseleri, mutlaka ikinci veya üçüncü çocuklara bir maya olurdu.

   Velhasıl zaman, kemerleri sıkma zamanıdır.  Başka ne diyebiliriz ki...  Fakirleşme sessiz gelen bir canavar gibi hayatımıza girmiş bir kere.

   Allah tüm halkımızın yardımcısı olsun.  Malum dua zamanı...

<