KENDİNE BORÇLU KALMAK (2)
Trafikte tarifi imkânsız bir sabırsızlıkla yeşil ışığın yanmasını bekleyen insanlara iyi bakın, bu çağın insanının ruh halini görecek ve ne demek istediğimi gayet net anlayacaksınız.
Bozuk olanı düzgünüyle değiştirmediğimiz, yorucu tamirat ameliyelerini göze alamadığımız ve yola hep patlak lastiklerle devam etmek zorunda kaldığımız için kaçınılmaz olarak yalpalıyoruz.
Kimlik meselelerini çözemeyen, bu sorunlarını samimiyetle görmeye bile yanaşmayan bir toplumda havalı cümleler kurmakla, içi doldurulamasa bile volümü yüksek tutulabilen iddialarla ve ateşi sürekli harlı tutulan bol itiş kakışlı tartışma ortamlarıyla yaşayıp gitmek dışında pek bir seçeneğimiz kalmıyor.
Bu kadar cesaretsiz, gayretsiz, hedefsiz ve donanımsızken hararetin sürekliliğine yatırım yaparak defolarımızı görünmez kılmayı tercih etmek ve kendimizi gürültülü popülizmin serin sularına bırakmak dışında ne yapabiliriz bilmiyorum ama mevcut sıkıntılara çare olacak fikirleri üretmek için, bizim sahip olduklarımızdan daha fazlasına sahip olmanın gerektiği ve bunca sorunu düzeltmeye kendimizden başlamamız gerektiği aşikâr.
Peki bu nasıl olacak?
Öncelikle madem ki kendimize toplum diyoruz, insanlığımızı aynı bedenin uzuvları gibiymişiz gibi düşünmeye mecburuz. Yanıldığını fark edebilmek, tökezlediğini bilebilmek, çuvalladığını anlayabilmek ve kendi başına hiçbir şey olmadığını kabullenebilmekten başlayacak ayağa kalkışımız.
Madem ki insanız; yanlışlığa karşı dosdoğru, kirliliğe karşı tertemiz, karanlığa karşı apaydınlık, çürüyene karşı sapasağlam, kaypaklığa karşı güvenilir olmakla mükellefiz.
Aklımıza, dilimize, kalbimize başkalarını ezmek için görünmez balyozlar takıp gezdiğimiz şu zamanlarda bunları yapabilmek zor bilirim.
Ancak varlığımızın nasıl acımasız bir işgalin tahakkümü altında olduğunu görebilmemiz için; gün boyu bizi nelerin meşgul ettiğine biraz daha yakından bakmamız yeterli olacaktır! Zira zaaflarıyla yüzleşmeyen, yüzleşemeyen insan, kötülük endüstrisinin en istikrarlı müşterisidir.
Bu endüstrinin çarkları arasında öğütülmemek, bu dünyadaki varlığımızı anlamlı kılmak ve bu dünyadan geçip giderken hoş bir seda bırakmanın yolu ise dil, din, ırk, renk, mezhep gözetmeksizin; bir annenin kayıp evladını aradığı gibi, bir hastanın şifa aradığı gibi, bir âşığın asırlardır görmediği sevgilisini köşe bucak aradığı gibi yaratılmışa hizmet etmekten, hizmetkâr olmaktan geçiyor.
Uçağa binerken önümüzde birisi olacak mesela, kucağında çocuk, elinde valiz.
Herkes o anneciğin yanından geçip çıkacak merdivenleri telaşla ama biz duracağız, yükleneceğiz o valizi, koltuğa kadar götüreceğiz. Uçak inecek ve biz soluğu onların yanında alacağız, valizi yükleneceğiz, belimiz ağrıyacak, belki işimize geç kalacağız ama anne günahsız bir ağızla dua edecek ve o bebek gülecek. O gülüş gelecek aklımıza, o dua düşecek gönlümüze belimizin ağrısı şifa olacak kalbimize, güleceğiz.
Faturasını ödeyememiş birisi çıkacak karşımıza ya da, “Allah rızası için” diyecek; cebimizdeki son parayla ödeyeceğiz faturasını. Doğalgazı açılmış bir ev ısınacak akşama, kadın hamdolsun diyecek, çocuklar neşeyle havaya zıplayacaklar, adam gözleri dolu dolu “Allah razı olsun” diyecek.
Dertleneceğiz kardeşlerimizin derdiyle. Borçlunun borcuna kendi borcumuza koşturduğumuz gibi koşacağız, hastanın tedavisi için kendi hastalığımıza derman arar gibi uğraşacağız, boynu büküğün yüzünü güldürmeye, açın karnını doyurmaya, talebenin yetişmesine, garibin işinin hallolmasına uğraşarak tüketeceğiz ömür dediğin çileyi.
Öleceğiz sonra, alacaklar bizi bir ulu divana. Sermayemiz yok, günahımız çok, amelimiz hiç olmuş. Perişanız, müflis bir halde bükeceğiz boynumuzu.
“Getirin” diyecek o vakit bir ses belki de “Getirin!”
Bir doğalgaz faturası koyacaklar terazinin sevap kefesine, bir valiz, bir burs, yetim bir tebessüm, içli ve fakir bir dua...
“İlişmeyin kuluma” diyecek o an Rahman belki de , “azad ettim onu.”
Şükür secdesine kapanacağız o vakit gözyaşlarıyla, omzumuza bir el dokunacak şefkatle, bizi kaldırıp sarılacak boynumuza heybetle ve usulca fısıldayacak kulağımıza:
Rıza makamı için kendine borçlu kalan aldanmıyormuş değil mi?
(Bitti)