RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Kibarlık

Kibarlık şehirli olmanın medeni olmanın en temel niteliğidir. Böyle olunca herkes etrafına bakmalı.

Şehirlilerle, medenilerle mi yaşıyor, yoksa nobran, kaba, hürmetsiz insanlarla mı? İnsan kendisi karar

verebilir. Durumu ifade etmek için argo kelimeler üretilmiş. Kabalığı tarif etmek, ifade etmek için

maço, maganda kelimelerini icat etmiş insanoğlu. Onu yaparken bile şehirli değil. Şehirli insan argo

kelime kullanmaz. Gel gelelim ki, medeni, şehirli olmama durumunu eleştirirken, kınarken bile

şehirlinin kullanmayacağı argo kullanılıyor. Çünki şehirli, medeni olunmadığından şikeayet eden de

aslında medeni ve şehirli değil. Kibarlıkla argo birbirine, taban tabana zıt.

Xxxx

Teşekkür etmek, medeni insanın bir vasfı. Hemen herkes etrafındaki insanlardan günde kaç teşekkür

duyuyor bakabilir. Ama herkes birbirine yüzüne de , daha çok da arkasından 'geri zekealı' diyor. Size

adres soran biri, istediği cevabı aldıktan sonra, kafasını sallayıp, çekip gidiyor. Size para bozduran, ya

da tümleten biri de, gelirken güleryüzlü iken, giderken suratını asıp gidiyor. İnsanlara bir hediye

alıyorsunuz, veriyorsunuz. 'Teşekkür ederim' diyorlar ama, bir hakikati ifade etmiyor. Şükran duygusu

taşımıyor. Usulen söyleniyor kelime.

Hele şu karşılaşılan insana nasılsınız, işler yolunda mı soruları yok mu? Bir toplantıda edebiyatçılar bir

araya gelmişti. Herkes birbirine hal hatır soruyordu. Taaccüple onları seyrettim ve şöyle mırıldandım

gayri ihtiyari. Ne sorunun bir hakikati var, ne cevabın dedim.

Xxxx

Çünki o birbirine hal hatır soran insanlar, burada karşılaşmasaydılar, telefon edip, birbirini merak

ederek bir şey soracak değillerdi. Madem karşılaşılmış, mütebessim çehrelerle herkes birbirine,

nasılsınız, eşiniz, evlatlarınız da iyiler mi. Oh oh, maşallah sözleri havada uçuşurken, hiçbir kelimenin

bir hakikatinin olmaması ne kadar üzücü bir durum.

Kim kime hal hatır sorar, kim kime dua eder, yaşlı, büyük, aalim, arif, çocuk, kadın hangi kelimelerle,

hangi ses tonuyla konuşur bilen kalmadı. Şimdi bunun da bir mazereti var. ‘İçimden geldiği gibi,

içimden öyle geldi’ teranesi son derece yaygın.

Yaşlılar yaşlı değil, her biri ‘efendim hiç yaşınızı göstermiyorsunuz’ yalanına teşekkür ve

memnuniyetle karşılık veriyor ve o da eksik kalmamak için iltifatlar sıralıyor. İltifat ölçüyü kaçırdığında

yalan demektir.

Xxxx

Davranış bilimi mensupları da bir ilmi mazrufta bir yalan uydurdular. ‘İçindeki çocuğu serbest bırak’.

Bu, çocukça davranmayı tavsiye eden ve kutsayan bir tutum. Halbuki, her insan, her yaşın hakkını

verebilmeli. Çocukluk, gençlik, yetişkinlik, olgunluk ve yaşlılık doya doya yaşanacak hayat safhaları.

Samimi olmak ile içinden geldiği gibiyi karıştıran insan hem toplum olarak hem kişilik olarak bir

karmaşanın yapıcısı oluyor. İnsan içinden geldiği gibi kusar, osurur, aksırır, hapşırır. Ama içinden

geldiği gibi konuşamaz, hareket edemez.

Giyim kuşamın adabı, kuralları alt üst ise, davranış bozuklukları ferdi özgürlük olarak kabul ediliyorsa

orada kibarlıktan, nezaketten, medenilikten, şehirlilikten söz etmek abes olur.

Xxxx

Bir zamanlar yamalı, yırtık giymek çok ayıptı. Radyolardan telkinler yapılırdı vatandaşa. Yırtık ve

yamalı giymek ayıp değil, pis, kirli giymek ayıptır. Denilirdi. Çünki fakirlik tüm dünyada olduğu gibi bu

ülkede de diz boyu değil, omuz boyu idi. Yamalı çoraplar, pantolonlar, gömlek ve ceketler hiç

yadırganmayan, herkeste görülen giysilerdi.

Şimdi servet içinde yüzen ailelerin ve onlara özenen fakir ailelerin çocukları, sanki o günlere davetiye

çıkarır gibiler.’Kim neyi ısrarla isterse o ona verilir.’ Bu anlamda nebevi bir ilan var. Yırtık pantolon

giymeye bu kadar hevesliyseniz Allah size o günleri getirecektir.

Evet, bir moda var. Kadın-erkek, genç -yaşlı, yerlerde süründürülerek tecavüz edilmiş gibi yırtık

pantolon giyiyorlar. Şehirli insan böyle züppelikleri yapar mı? Yapmasa, daha iyi olacağı muhakkak.

<