Kimler gelip geçmiş!
Hayatı veren onu geri alıyor. Hayat her haliyle bir mucize, verilişi gibi alınışı da mucize. Yaşamak için milyonlarca şeye gereksinim var ama yine de yaşıyor canlılar, hayatın geri alınması için bir tek şeyin olmaması yetiyor ama yine de yaşıyor canlılar.
xxxx
Yusuf Ziya Ortaç geçmişte kalmış önemli bir edebiyatçımız. Şimdilerde kimseler onun adını bilmiyor.
1895’te İstanbul’da doğdu. 11 Mart 1967’de İstanbul’da vefat etti.. “Beş Hececi Şairden birisi.
İstanbul Vefa İdadisi’ni bitirdi. 1915’te Darülfünun-ı Osmani’nin (İstanbul Üniversitesi) açtığı yeterlilik sınavını kazanarak edebiyat öğretmeni oldu. Çeşitli okullarda dersler verdi.
Orhan Seyfi Orhon‘la birlikte çıkardığı “Akbaba” mizah dergisini ölümüne değin yayınladı. 1946-1954 arasında Ordu milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulundu. Şiire aruzla başladı. Ziya Gökalp‘in etkisiyle hece ölçüsünü benimsedi, bu türün başarılı örneklerini verdi. “Hecenin Beş Şairi”nden biri olarak ünlendi. Şiirleri Türk Yurdu, Servet-i Fünun ve Büyük Mecmua’da yayınlandı. Akbaba dergisinde akıcı bir dille, rahat okunur bir tarzda yazdığı fıkralarında siyasal mizahın özgün örneklerini verdi. Şiir ve gülmece yazılarının yanısıra roman, hikeaye ve oyunlar da yazdı.
Xxxx
Onun Selahattin Pınar tarafından bestelenen bir şiiri, güftesi, şarkı sözünü hatırladım. Daha doğrusu Harun Yöndem hatırlattı bana. Selahattin Pınar’ın çok sevdiği eşinden ayrıldıktan sorma karamsar şarkılar yaptığını söyledi. Ama görüyoruz ki sözler, şiir Selahattin Pınar’ın değil Beş Hececi Yusuf Ziya Ortaç’ın.
Kürdilihicazkear makamında ve aksak usulde bestelenen bu şarkı da çok yıllar insanlarımızın dilinde terennüm edildi. Ama şimdi o şarkı da az duyulanlar listesinde bulunuyor.
Nereden sevdim o zâlim kadını
Bana zehir etti hayâtın tadını
Sormayın söylemem asla adını
Bana zehir etti hayâtın tadını
Bu şarkı sözünde neler olduğuna biraz bakmakta yarar var. Şarkı sözünün tamamı 19 kelime. Her mısra 11 hece. İkinci ve dördüncü mısralar tekrar ediliyor. Kafiye düzeni ise kadını, tadını, adını kelimelerinde zengin. 5 harf benzeşimiyle zengin kafiyeli bir şiir. 60 yıllık bir şarkı ve şiir. Lisanımız üzerinde o kadar siyasi oyunlar oynanmış olmasına rağmen bugün anlaşılmayan, unutulmuş bir kelime yok. Sadece Zehir kelimesi o zamanlar zehr olarak kullanıyordu. Onu da ben zehir şeklinde yazdım.
Xxxx
İlk mısrada konu anlaşılıyor. Önümüze bir erkek çıkıyor. Bir kadını sevmiş ve o kadın zulüm etmiş sevenine. Üzgün, hiddetli, kırgın bir erkek portresi gözümüzün önüne geliveriyor. İkinci mısrada da bu zalimliğin hangi boyutta olduğunu öğreniyoruz. Hayatın tadını zehir etmiş. Adam o kadını sevdikten sonra hayatın her anı zehir olmuş, acı vermiş.
Ama adam ketum. Sırrını faş etmiyor. Sevdiğinin adını söyleyip onu rüsva etmiyor. Dile düşürmüyor. Halbuki başka şarkılarda, karşı tarafın şikeayeti var seven erkekden, ‘Seninle düştüm dile’ mısrası budur. İşte bütün olay bu. Topu topu üç mısra.
Xxxx
Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon Beş hececi şairden ikisi. Ok yakın arkadaşlar ve Akbaba adlı bir mizah mecmuası yayınlıyorlar. Mecmua toplama, toplanma kelimesinden türemiş. Sonra bu kelimenin yerine derlemekten, toplamaktan dergi kelimesi icat edildi. Türkçe’nin zenginleşmesi için iki kelimeyi de yeri geldiğinde kullanmak gerek. Birini iptal edip birini kullandığımızda lisanımız değişmiş olur ama zenginleşmemiş ve gelişmiş olmaz.
Xxxx
Hayatı herkes kendisi yaşar ve yaşadıklarını yalnızca kendisinin yaşadığını, başına gelenlerin sadece kendi başına geldiğini sanır. Halbuki genel çerçevesiyle her tür benzer yaşar, benzer hallerle hallenir. Erkek kalıbı, kadın kalıbı, olduğu gibi içinde yaşanan coğrafyanın da yaşamak zorunda kaldığımız bir kalıp dayatması vardır. Millet olarak da benzerlikler yaşar her insan. Ama ne kadar farklı yaşarsak yaşayalım, asla hiçbir hayat bir kişiden başka kimse tarafından yaşanıyor değildir. İşte tartışılacak bir cümle. İnsan hayatları hepsi çok az farklılıklarla birbirinin aynıdır. Ama her insan hayatı, algılama biçimiyle, idrak biçimiyle kişiye özel hale gelir.
Xxxx
Kişiyi kişi yapan algılarıdır. Zekea düzeyi aynı olan iki kişi bile birbirinden algı farkıyla ayrılır. Birisinin köpürdüğü bir söz ötekini sadece gülümsetebilir. O söze yüklenen anlamla, o sözün algılanmasıyla ilgili bir durum. İnsanı anlatmak bir hazine. İnsan bitmez-tükenmez bir alan. Evren de böyle, ve Allah böyle. Anlatılmakla tamamlanacak bir alan değildir.
Bir düşünürün insan, evren ve Allah ile ilgili her konuyu düşünmüş, nizami, sistematik düşünceler üretmiş olması gerekir.