KKTC'DE SEÇİMLE GEÇİM
“Seçimle geçim” kelimeleri çok benzer ama tamamen iki farklı anlam taşır. Tıpkı bir şiirin kafiyeleri gibi güçlü bir çağrışım veriyor bu iki kelime.
Kavramsal olarak “geçimle seçimi” yorumlayacak olursak, epeyce derinlere gitmemiz ve gideceğimiz yolun zeminini kaşımamız lâzım, psikolojik anlamda.
Her seçimde gözlemlediğimiz insan manzaraları vardır. Adamın evde ekmek bekleyen eşi ve çocukları karın tokluğuna bir hayat sürerlerken, politikacılar ise seçimden dem vururlar. Yani geçimle seçim meselesi anlayacağınız.
Kültürel ve ekonomik yapımızın özünde geçim ve hayat kavgası vardır. O hayat kavgasını herkes verir de, geçimin yanı sıra seçimi de yaşamak bambaşka olayları yaratır.
Böyle zamanlarda, yani seçim sürecinde neler neler görmeyiz ki...
Öyle insanlar vardır ki, bütün geçimini bu tür olaylara endekslerler ve siyasilerin kapılarında el avuç açarlar. Gerçekte bu türdeki insanlar öyle günlerin insanlarıdırlar. O nedenle siyasete soyunun insanları hayatlarından bezdirirler.
Burada soluklandığımızda işin içine geçim giriyor.
O nasıl geçim?
Seçim arifesinde neler neler istenmez ki...
Kızına oğluna iş isteyenlerden tutun da sürüncemede olan işlerini halletme yönüne giden nice insan vardır. Hatta şöyle düşünürler o insanlar...
“Ben devlet dairelerindeki işlerimi bu dönemde halledemezsem, başka zaman hiç halledemem.”
Tabii ki “seçimle geçimi” yorumlarken, siyaset sahnesindeki görüntüye bakarak hayatlarını idame ettiren insanlar ne kadar hayretle bakarlar harcanan paralara.
Para harcama zamanı geldi mi? Eh geldi sayılır.
Yarın seçim gereği afişler basılacak, adayların seçmene bireysel bazda dağıtacakları fotoğraflı kartvizitler, el broşürleri v.s dünya kadar para tutar. Sanırım tüm partilerin en büyük sıkıntılar bu dönemlerdir. Geçim bir yana, siyasetçiler için esas olan “seçimdir” diyebiliriz.
Seçime girecek kişi veya kişiler, mutlaka kent merkezinde kümelenmiş fakir ve yardıma muhtaç insanları ziyaret edip menfaat dağıtırlar. Bu tür taktikler her zaman olur seçim zamanlarında.
Mesela yüzlerce yiyecek torbaları partilerin depolarında hazırlanır, seçim arifesinde de o ihtiyaçlı insanlara dağıtılır. Yani siyasiler bir nevi seyyar bakkalcılık yaparlar, seçilmek için.
Bir paket pirinç mi, yoksa fasulye, nohut, mercimek ve daha nice temel yiyecekler mi?
Evet onlar ve dahaları...
Zaman zaman geçmiş seçim zamanlarını dostlarımızla konuşurken, bazı anılar da seriliyor ortaya.
Türkiye’nin bir yöresinden gelip vatandaş olan yaşlı bir kadıncağız birisi için surlar içinde ikamet eden ve vatandaş olan kişilere gidip, “Filânı benim hatırıma destekleyin, çünkü ben onların ekmeğini yiyorum” demiş. O insanlar saygıda kusur etmemişler. “Ayıp ettin abla, tabii ki senin desteklememizi istediğin kişiye oy vereceğiz” deyip kendisini savmışar.
Seçim sonrasında o insanlar ne demiş o yaşlı kadına?
“Abla, biz senin desteklediğin kişiye oyumuzu vermedik” deyince kadının tepesi atmış.
“Ayıp ettiniz ama” deyince onlar da şu yanıtı vermişler:
“Abla sen gittikten sonra filan milletvekili gelip bize yüzer lira para verdi. Ne yapacaktık? Biz bir kuruşa, bir lokma ekmeğe muhtaçız. O yüzden oyumuzu parayı bastırana verdik” demişler.
Özellikle seçim arifesinde bu tür vakalara Türkiye seçimlerinde ve kırsal yörelerde haber olarak rastlardık. Türkiye’nin acımasız kışında, doğu illerinde ve köylerinde, ihtiyaçlı insanlar için tek bir odun parçası, onların ısınmasında büyük rol oynar.
Yani vatandaşın oyu çok ucuza gitmiş oluyor. Daha da kestirmesi, “seçimle geçimin” harmanlanmasında elde edilen menfaatlerdir esasında o bir yakacaklık odun.
İhtiyaçlı insanlar seçim sürecinde elde edecekleri en ufak menfaate bile satılırlar maalesef.
Sen bu topraklar için savaşmışsın, şehitler vermişsin, devlet işlerinde çok büyük başarılara imza atmışsın, kim takar veya kim düşünür.
Rahmetlik Demirel’in o meşhur sözü geldi aklıma.
“Dün dündür, bugün de bugündür.”
İşte o bağlamda “seçimle geçimin” kardeş gibi görünen ama aralarında çok büyük bir uçurum olan bir durumdur esasında.
Daha ne diyelim.... İşte seçimle geçim yani...