KOLOMB'UN BAŞARISI
“Gerçek benim inandığım şeye denir” demiş Nietzsche… İyi de adamın neye inandığını bilmedikçe nasıl inanacağız?
Herkes kendi burnunun doğrultusuna gidip kendi inandığına yürürse yaşayan insan sayısı kadar gerçek oluşmaz mı?
Mesela, birilerinin “demokrasi” dediğine bir başkası bambaşka bir ad takıyor!
İnsanların bir ortak gerçeği yoksa nasıl anlaşacaklar? Nasıl çıkacaklar işin içinde?
Kafanız karıştı değil mi? Benim de… Politika çamuruna düşmeyeyim derken ipin ucunu kaçırıyor ipe-sapa gelmez yazılar mı yazıyorum ne!
İyisi mi bendeniz kafayı daha fazla karıştırmadan olayı tatlıya bağlayayım…
Bir Bedevi ilk kez Almanya’ya gitmiş. İki ay gönlünce bir tatil yaptıktan sonra Büyük Sahra’nın kenarındaki aşiretine geri dönmüş.
Meraklılar sarmışlar etrafını, o da anlatmaya başlamış:
“Herhalde cennette bundan güzel hava olmaz. Haftalarca her gün saatlerce yağmur yağdı.”
(Yoksa gerçek tek de, farklı olan “yorum” mu?)
Almanya’da oğlu babasına coğrafya dersini soruyordu:
“Baba! Afrika ne taraftadır?”
Adam “bilmiyorum” demeyi onuruna yediremedi. Kafayı çalıştırarak cevap vermek istedi:
“Ben de tam bilmiyorum ama her halde yakın bir yerde. Bizim şirkette bir zenci var. Her sabah işe bisikletle geliyor.”
Üç Avrupalı kendi ana dillerinin yazma-okuma farklarını anlatıyordu.
İngiliz: Empire yazıp Empaayr diye okudukların,
Fransız: Bordeaukx Bordo diye okuduklarını anlattı. Alman ise “Biz buyurun ne arzu ediyorsunuz? Yazarız “heee” deriz diye özetledi.
Oysa bizim dilimiz hepsinden kolaydır. E önemli şeyleri tek hece ile anlatırız. Yir, gök gibi En ciddi organlarımız da tek hecelidir. Baş, kol, el gibi…
Üstelik hiç ses çıkartmadan işaretle anlattıklarımız için başka dillerde kitap doldururlar da yetmez…
Bir Türk için Kristof Kolomb’un en büyük başarısı nedir bilir misiniz?
Amerika’ya vize almadan girmiş olmasıdır!...
Benden bu haftalık bu kadar kalın sağlıcakla efendim…