KÖYLÜYÜ TOPRAKLA BARIŞTIRMAK
Günümüzde pazara gittiğimizde, köylü satıcıları artık çok az görüyoruz ve bunlarda genelde belli yaşın üstünde hala üretimle uğraşan, kendi ürettiklerini satıp evlerine ekmek, çocuklarına okul parası götürmeye, geçinmeye çalışan 60 yaş ve üstü köylüler.
Özellikle genç olanlar, kendi üreteceği malı dahi pazardan alıyor. Bunun nedeni artık üretmek istememeleri mi, yoksa ürettikleri malların değer görmemesi mi, ya da yaptıkları üretimden elde edemedikleri ama sırtlarına yüklenen ağır şartlar mı?
Bir ülke eğer kendi toprağını değerlendiremiyor, dışa bağımlı yaşamaya ya da yaşanmaya zorlanıyorsa, o ülkede her şey bitmiş demektir. Bunun için önce köylüyü güçlendirmek, ona uygun krediler sağlamak, hatta üstündeki ağır yükü kaldırıp onları baş tacı etmemiz gerekiyor ki, köylülerimizi yeniden toprakla, üretimle barıştırıp pazarlardan alışveriş yapan vatandaşın da cepleri yanmasın.
ATATÜRK’ün de dediği gibi, Köylü bir ülkenin can damarı ve o ülkenin efendisidir.
Dışa bağımlı yaşamak kendi üreticinden mal almayıp yabancı ülkelerden mal almak ve bunu sanki çok ucuza mal ediyormuş gibi lanse etmek köylüye yapılan en büyük ayıptır. Köylü hayvanıyla, toprağıyla, üretimiyle vardır ve üretim onların can damarıdır. Üretmeyen köylü kendini dışlanmış, işe yaramaz olarak hisseder ve toprakla küser. Çünkü aldığı mahsül emeklerini karşılayamadığı gibi kendilerini de geçindirecek parayı da sağlayamayacaktır.
Eskiden seralar yoktu her meyva, ya da sebzenin tohumlarını alır saklar ve ertesi sene yine kullanırdı. Şimdilerde eskiden yediğimiz sebzelerin domateslerin, biberlerin salatalıkların hatta elmaların bile o eski tatları kokuları yok.
Neden?
Çünkü, tohumları yurt dışından ne olduğu belli olmayan hatta GDO’su ile oynanmış tohumlarla üretim yapılıyor. Bu üretimin sonucunda da bir sonraki seneye tohum kalmıyor.
Böyle olunca da köylü zaten dar gelirli vatandaş sınıfındayken toprağa daha da küsüyor. Vermeyen ya da verdiği emeğin karşılığını alamayan her insan gibi köylü de bu konuda haklı.
Köylüyü yerli tohum kullanmaya, vergisini ve mazotunu uygun seviyeye çekerek topraklarıyla yeniden barıştırabiliriz. Verimli topraklarımızı köylülerimize emanet ederek hem onların, hem de Türkiye’nin kazanmasına daha çok ülkeye ihraç yaparak Türkiye’yi daha müreffeh hale sokabiliriz.
Meslek liselerinde tarım üzerine bölümler açılanabilinir.
Gençlerimize hem iş istihdamı sağlarken hem de gerçek üreten köylülerin yanlarında staj yapmaları sağlanarak daha çok üreticiye iş imkanı sağlanabilir. Gençleri bu konuda yüreklendirmek hem iş istihdamı hem de üretimin ve ihracatın artması yönünde ülkemize getirirleri olabilir.
İç göçlerin, köylülerin iş bulmak geçinmek için amacıyla kentlere akın etmesinin önünü ancak köylüyü toprakla barıştırmaktan geçer.
Köylüyü belki de toprakla barıştırmanın en güzeli köy turizmine de yönelmek olabilir. Köy turizminde sabit 2-3 günlük ya da daha fazla bir hafta, on beş gün süreler içerisinde kentsel yaşamdan uzaklaşmak isteyip alternatif turizmi sevenler için uygulanabilinir. Bunun pek çok örneği Türkiye’nin ve dünyanın bazı bölgelerinde bu tip örnekler var. Bunu Türkiye geneline yayarak gelen konuklar, ev sahibinin bitki toplama, geleneksel yemekler hazırlama, bölgenin örf ve adetlerine, geleneksel kutlamalarına katılma, yerel el işi öğrenme ya da izleme, tarım alanlarında çalışma, yörenin arkeolojik yerlerini gezme ve yerel lehçeyi öğrenme ile yürütülebilinir.
Köy turizmi özellikle yabancıların ve şehirlerde sanayi bölgelerinde, büyük şehirlerde yaşayan insanlara endüstriyel ortamdan uzaklaşma doğaya daha yakın yaşayabilirler. Daha küçük evlerde toprağa yakın yaşamak, köylülerin düzenleyecekleri, etkinliklere katılarak ya da izleyerek kendi köklerine dönmek, köylülerin misafirlerle kişisel temas kurmalarını sağlarken mertebe ve çevre maneviyatlarını da hissederler.
Alternatif tatil arayanların turistlerin çoğu gelir düzeyleri yüksek, varlıklı insanlardır ki bu kişiler yerel değerlere ve kültürel kimliğe büyük önem verirler.
Şunu unutmayalım ki; EN GÜÇLÜ ÜLKE, ÜRETEN ÜLKEDİR.