KURTALAN'A SELAM OLSUN (2)
Ailede verilmesi gereken “eğitim” olgusunda okulların üstlenmesi gereken rolü öteleyen ve okulları salt öğretimin yapıldığı, ders kitaplarındaki bilgilerin çocukların kafasına boca edilip sınavlara tabi tutulduğu bir mekanizma olarak gören bu zihniyet sayesinde “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” realitesi yıllar önce erimeye başladığı için dilimizden düşürmediğimiz Celalettin-i Rumi’leri, Yunus Emre’leri, Mimar Sinan’ları yetiştiremiyoruz artık.
“Öğrencinin saçını kesen kurum müdürü beni karşısında bulur” diyen Milli Eğitim Bakanı, kurum müdürlerinin omzuna yüklediği tonla sorumluluğa karşılık yetkilerini elinden tümüyle alıp merkeziyetçi bir zihniyeti zirveye çıkaran mevcut sistem, “öğrenci her zaman haklıdır” diye yaptığı her şikayeti, aldığı her başvuruyu öğretmenine karşı silah olarak kullanan sözüm ona denetim sistemi, çocuğa bağırdı diye “psikolojisi bozuldu” algısıyla sınıfa kadar çıkıp öğretmeni tartaklayan veli bu tabloda her birinizin ayrı payı var ama hazinemiz olan bu gençlerin topluma ve insanlığa yararlı birer fert olabilmelerinin önünde birer engel olduğunuzu göremiyorsunuz bile.
Kurumunun ayağa kalkması için personeliyle adeta canını dişine takmış adanmış bir kurum müdürünün “evladım, kızım” diyerek “mürebbi” sıfatıyla kurumunun tertibi, düzeni için vermiş olduğu çabayı hırs oklarınıza hedef yapacağınıza alın başınızı ellerinizin arasına bir düşünün;
“Neden tefekkürümüze yön verecek, sanatıyla çığır açacak, şiiriyle kalbimizi sorgulatacak, eseriyle yarınlara mühür vuracak insanlar artık yetişmiyor?”
“Şiirin, tefekkürün, aksiyonun, çilenin hudutlarını zorlayan divanelerimiz neden yok artık?
Bugüne söz söyleyecek, sözünün yankısı Doğu’da ve Batı’da çınlayacak birisi niye yok, neden gelmiyor, niçin yetişmiyor bir şair, bir münevver, bir sanatçı, bir yazar, bir dava adamı, bir biz?
Mazlum, masum, mahzun, yetmiş iki bin evliya dölü olan mukaddes Anadolu Coğrafyasını yeniden dünyaya “güven adası” yapabilme gayretine soyunmuş; almaya değil, vermeye gelen; konfora değil çileye talip olan; yokluğu katık eden; aşağılanan bir duruşun, horlanan bir inancın bayrağını dalgalandıran; fikirlerini muteber, şiirlerini güzel, çağrısını endamlı bulduğumuz zatlar yetişmez mi dersiniz 32 milyon gencimiz içinde.
Yoksa bu işi kulağında küpe, üzerinde yırtık pantolonu ile gençlerinize dininizin kültürünü ahlakın bilgisini anlatan 28 Şubat mahsulü din kültürü ahlak bilgisi öğretmenlerinizle mi yapmayı düşünüyorsunuz?
Yaşadığınız toprak mı müsait değil, ikliminiz mi? Eğitim Öğretime harcanan paranın farkında mı değilsiniz; bina, fizik, donanım olarak yaşadığınız altın çağın mı körüsünüz ki “avuçlarımızda neden bir altın nesil yok” diye hayıflanmak yerine o altın neslin tohumlarını atmak uğruna kendini adayanları dar ağacına çıkarıyor; heva, istek ve hırslarınızın hedefi haline getiriyorsunuz?
Farkında mısınız başörtülü hakimimiz, polisimiz, öğretmenimiz var artık ama sokaklarımızda “tesettürün” onurunu koruyacak kızımız kalmadı artık uğruna göğüslerimizi siper edeceğimiz.
Heyhat diyor daralan sol yanım;
İnsanın kendine ettiğini yedi cihan bir araya gelse edemez. Dostu kendinden büyük olacak insan dediğinin; kendinden büyük düşmanı yok zaten.
Ve yaşadıkça,gördükçe öğreniyor insan; sorduğum soruları yabancıya sormanın ukalalık, kendine sormamanın ahmaklık olduğunu ve korkarım biraz daha yaşlandıkça anlayacak; sormak ve cevaplamaktan ziyade asıl gerektiği gibi olamamanın, olmaya çalışanların önünde engel olmanın boşa geçmiş bir ömür manasına geleceğini. Zira sorduğum soruların hepsinin cevabında başta kendi nefsim hepimizin katkısı var.
Siyasetçimizin düşünmediği, münevverimizin kafa yorup çıkış yolunu göstermediği, sanatçımızın fark edip dert edip tefekkür edip yapamadığını ben söyleyeyim efendiler;
Hâkimin adaletli davranmasını, belediye başkanının rüşvet yememesini, bürokratın torpil yapmamasını, avukatın üçkâğıda kaçmamasını, müteahhidin tasavvurumuza bigâne olmamasını, imamın takva sahibi, doktorun insaflı olmasını, öğretmenin işini ibadet şuuruyla yapmasını, çocuklarımızın milli ve manevi değerlerle donanmasını ve daha olmasını yahut olmamasını istediğimiz pek çok meselenin hallinin siyaset müessesi eliyle gerçekleşeceğini zannediyorsak yanılıyoruz. Bütün bu işleri yanlış ve eksik yapan kişilerin bizim içimizden çıktığının farkına vararak kendi halimizi düzeltme yoluna gidersek bir gün bu işleri yapanlar doğru dürüst insanlar olur ve onların marifetiyle siyaset müessesi kendi asli işini kâmilen yapmaya, devlet mekanizması iktidar kim olursa olsun işlemeye ve gemi fırtına nereden gelirse gelsin rotasınca ilerlemeye devam eder. Bu işin merkezi de taraftarlıkla zehirlenmiş algılarınız, menfaatle kirlenmiş akıllarınız değil okullardır.
İşte bu yüzden de iki buçuk asır öncesine kadar neyi nasıl yapıp ettiğimizi bilip iki buçuk asırdır neyin nasıl içine ettiğimizi anlayacak bir nesil gelecek ve işte ihya dediğimiz ulvî vazife İnşaAllah onların işi olacak! Tüm zerrelerimle iman ediyorum ki başta Kurtalan Anadolu Lisesi olmak üzere bu mümbit ilçemizden başlayarak o günlerin tohumları yoz zihniyetinize, kirli algınıza, tutsak aklınıza rağmen atılacak ve yarınlarımız aydınlık olacak.
İlçenin eğitim öğretim kalitesini yükseltmek için değil sadece elini yüreğini de taşın altına sokan başta İlçe Kaymakamı Sn İhsan Emre AYDIN olmak üzere, İlçe Milli Eğitim Müdürü Faysal POLAT ve şahıslarında orda emek veren adanmış tüm idarecilerimiz ve öğretmenlerimizin yüreklerinden öpüyor; ortaya konulan insan üstü çabanın başta bölgenin, akabinde ülkenin yarınlarına ışık olacağına dair taşıdığım derin inançla her birini gönülden kutluyorum.
Müebbet Muhabbetle…