FARUK KORÇA

FARUK KORÇA

FARKLI TARAF

KUTLAMA DÖNEMİNDE BUNLAR TARTIŞILMAZ

Bu köşede birinci derecede ihtisasım olan mühendislik, imar, siyaset ve sosyal faaliyetlerim ile ilgili konularda yazmaya ve okuyanları bilgilendirmeye çalışıyorum.

Son zamanlarda güncel ve önemli konuları da kaleme almaya başladım. Hata yapmamak için önce yazacağım konuyu iyice araştırıyorum.

Gülşen konusunda gazetelerde çok şey söylendi ve yazıldı. Kimisi “İmam hatipler kutsal mı? Ne var canım Gülşen’in yaptığında” diyerek imam hatiplilere “Sapık” denmesinde hiçbir sakınca görmediklerini ortaya koydular. Ana muhalefet partisi Genel Başkanı derhal serbest bırakılması gerektiğini beyan etti. Burada asıl tehlike kabalıkta, hoyratlıkta, empati yoksunluğunda. Unutulmamalıdır ki, bugün ülkemizi yönetenlerin büyük bir kısmı imam hatiplidir. Ancak unutulmamalıdır ki bugün Cumhurbaşkanlığı makamındaki ERDOĞAN söylediği bir şiirden dolayı yargılanmış ve hapis cezasına çarptırılmıştır. Gülşen hakkında da yargılama yapılmalı ve bu konuda yargı karar vermelidir. Bu olay tartışılırken Ebubekir Sifil denen çalışmada namazla ilgili videolu açıklaması Gülşen’in yaptığı hatadan farklı tarafı yoktur. Bu konuda da Diyanet İşler Başkanlığı başta olmak üzere ilgili kurumların üzerlerine düşen görevi yerine getirmeleri gerekir. Ne demek “Namaz kılmayanlar sopalanır, namaz kıl, yoksa öldürülürsün” korkusu vermek.

Dini bilgi ve tecrübesine güven duyduğum Üniversiteden hocam merhum Korkut ÖZAL’ın bu konuda yaptığı açıklamadan kendini bilgin zannedenlere ders olmalıdır:

“Müslümanlıkta kurallara aykırı hareket etmeye yönelik cezai müeyyide uygulanmaz. İslam’da genel işlemlik nizamında yasaklar vardır. Mesela adam öldürmek, yalan yere şahitlik yapmak, ırza tasallut etmek. Bunlara cezalar konmuştur. Ama namaz kılmayanlara ceza yoktur. Namaz ve oruca Dünya cezası yoktur. Tatlı dille tavsiye edilir. Benim inandığım İslam budur.”

Bu ve buna benzer vakalar geçmişte çok yaşandı. Sadece din ve sanatçılar değil, siyaset hayatında da bu tür vakalar görülmüştür.

1921’de Anadolu’da hızla yayılan frengi hastalığına karşı kadınların da doktorlar tarafından muayene edilmesi önerisi tartışıldı. Mecliste Yozgat Milletvekili Hulusi Bey bu öneriye şiddetle karşı çıkanların başını çekti. Batum Milletvekili Ali Rıza Bey “Kadınları muayene etmeye kalkışacak doktorların öldürüleceğini” söyledi. İlk mecliste yaşanan tartışmalara dair bir başka örnek, H. Suphi TANRIÖVER, ki İstiklal marşı yarışmasına katılması için Mehmet Akif ERSOY’u ikna eden isim olduğu bilinir. TANRIÖVER’in ilk kabinede Maarif Vekâleti olduğunu, Ankara’da bir toplantıda kadın ve erkek öğretmenleri bir araya getirdiği için hakkında gensoru verildiğini ve istifa etme zorunda kaldığını biliriz.

Bunlardan daha da önemlisi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün askeri zekâsını takdir ederek, devlet adamlığını beğenmeyenlerin görmesi gereken nokta, çok farklı düşünce ve inançlara sahip insanları aynı hedefin etrafında buluşturan, en zamansız tartışmaların bile demokrasi kuralları içerisinde gerçekleştirileceği ortamı koruyan birinin devlet adamlığını beğenmemek objektif bir bakış açısının sonucu değildir.

21 Ağustos günü gazeteler Atatürk’ün Çankaya’da bir parti vereceklerini yazdılar, ama ATATÜRK 17 Ağustos gecesi gizlice Ankara’dan ayrılıp cephede görevinin başına geçmişti. 

“Hiçbir zafer gaye değildir, zafer ancak kendisinden daha büyük olan bir gayeyi elde etmek için belli başlı vasıtadır.”

ATATÜRK ne yaptı ?” derseniz, onun savaşı daha bitmemiştir. Silahlı mücadele bitse de iktisadi savaş başlamıştır. “Yapılacak çok işimiz var” demiştir.

Büyük Taarruz’un 100. Yıl dönümü ülke genelinde coşku ile kutlanıyor. Yıl boyunca da kutlanmalıdır. Zira Milli Mücadele Cumhuriyetin kuruluş destanıdır.

Bayramınız sonsuza dek daim olsun.

30 Ağustos olmasaydı, bu gün yaptığımız güncel tartışmaların hangi birini yapıyor olurduk?

30 Ağustos ve Malazgirt unutulmamalıdır. Demokrasi mücadelesini nasıl kazandığımızı, yoktan var oluşumuz bu zaferler sayesindedir.

Bu zaferlerin kutlandığı bir günde Gülşen, Ebubekir konuşuyor olmak üzücüdür.

“Ben lafa bakarım, laf mıdır diye, söyleyene balarım adam mıdır diye.”

Bu konuyu kapatıp Büyük ATATÜRK’ün sözü ile noktalayalım;

“Söylediklerim bilimle çelişirse beni değil bilimi esas alın” sözü ATATÜRK bilimin önemini çok güzel ifade etmiştir.

Gülşen ve Ebubekir bir hubris (kibire kapılıp aşırı güven duygusu ile ölçüyü kaçırmak) sendromudur.

Zafer Bayramı kutlamalarında bu konuyu kapatalım. Ev hapsi şartı ile Gülşen’in tahliyesi doğru bir karardır.

HAFTANIN SÖZÜ

Bir ülke yalnız adalet ile büyür, adaletsizlik ile çöker.

ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN

Büyük Zafer’in 100. Yıldönümünü geride bırakırken, Türkiye Cumhuriyetini öyküsü olarak geleceğe taşıma sınavı ile karşı karşıyayız. Bu sınavın üstesinden gelinmesi, Büyük Taarruz’dan başarı ile çıkan kahramanlarımıza karşı büyük bir görev ve sorumluluktur. ATATÜRK ile Kuvayi Milliye Destanı’nı yazan kahramanlarımızı rahmet, minnet ve saygı ile anıyoruz.

ÖZGÜRÜLÜĞÜMÜZÜN VE BAĞIMSIZLIĞIMIZIN ZAFERİ OLAN ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.

ZAFER BAYRAMINIZIN 100. YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.

Sağlıcakla kalın.

<