LAİKLİK-1
LAİKLİK-1
Nerden hafızamda kalmış anımsamıyorum ama; yirmi yıldır Bodrum’u mesken tutmuş İsveçli ihtiyar bir çifte muhabir mikrofonu uzatmıştı:
“Neden Türkiye’de yaşıyorsunuz, burada hoşunuza giden nedir?”
Cevap net: “Bizim ülkemizde beş sene sonrasında neler olabileceğini öngörebilirsiniz ama burada beş dakika sonra ne olacağı belli değil. Sürprizlerle yaşamak hoşumuza gidiyor.” demişlerdi.
Yani hiç durmadan değişen bir gündemi var güzel yurdumun.
Üstelik bu gündem o kadar hızlı değişiyor ki; insan neyi fikredeceğini de bu fikrin yeşerttiği tohumlarla neyi zikredeceğini de şaşırıyor.
Yeni gündemimiz “Lâiklik!”
Hani duymuşsunuzdur;
Vaktiyle doğu illerimizden birinde, zorunlu çağırıldığı bir konferans çıkışı; muhabir, elindeki mikrofonu yaşlı bir amcaya uzatmış:
“Laiklik için siz ne diyeceksiniz efendim?”
Yaşlı amca ne bilsin “laiklik” nedir?
“Çok eyi bir şeydir, çook!” diye yapıştırmış cevabı.
Ama muhabir ısrarlı;
“Peki ne demek laiklik ne anlıyorsunuz?”
“Ne olacak oğlum” demiş yaşlı amca; “camiye giden camiye layıktır, meyhaneye giden meyhaneye”
Tabi bizim laiklik tartışmamız yaşlı amcanın gülümseten cevabı kadar basit açıklanmıyor.
Bir taraf; geçmişte dinini yaşamaya çalışan ‘mütedeyyin’ vatandaşlara yapılan zulümlerden kendine pay çıkararak ‘Siyonizm’ algısına çanak tutan ve ‘oradan beslenen’, ama adını ‘çağdaşlık’ koyduğu bir algıyla gösterdiği “irtica” sopasını sallayarak bağırıyor;
“Bu toplum geri kaldı. İslâm, bizi çağın gerisinde bıraktırdı. Dolayısıyla Türkiye ancak ‘laiklik’ yolu ile çağdaşlaşabilir.”
Öbür taraf ise, yaşanmışlık ve yüreğindeki can kırıklarından, bireysel tarihindeki enkazlardan yola çıkarak özgürlük naraları içinde laiklik kavramına “dinsizlik” yaftasını yapıştırıp işin içine dahi girmeden zihin konforunu bozmuyor.
Çünkü onun da bireysel ve toplumsal tarihinde “laiklik” adı altında kapatılan camiler, kilit vurulan Kur’an kursları, okunamayan kutsal metinler, Türkçe ibadet gibi hasar bırakan travmaları var.
Yani güzelim ülkemde hayatında Atatürk’ün “Nutuk” adlı eserini bir kez dahi okumayan ama bangır bangır “Atatürkçü” olduğunu ve onu çok sevdiğini ilan eden bir kesim, “laiklik” naraları atarak “çağdaşlık” dersleri verip, “laiklikten” asla vazgeçilemeyeceğini haykırıyor.
Öbür tarafta ise, iman ettiği dinin emrettiği değerler bütününü kapsayan Kitabullah’ın kendi dilindeki anlamını bir kez dahi okumadığı için oradaki sevgiyi, merhameti ve adaleti sadece ‘kendinden olanlara, kendisi gibi düşünen ve yaşayan mahallesine’ yontan “dini bütün(!)” bir kesim var!
Evet, okumamış; çünkü okumadığını bizzat bu ülkenin din işlerinden sorumlu kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2015 yılı araştırması ortaya koyuyor. Zira bu araştırmaya göre yüzde 98’i Müslüman olduğunu iddia eden bu toplumda, tam yüzde 92’lik bir kesim hayatında bir kez “Kur’an Tercümesi” okumamış!
(Devam edecek)