ZAFER BENGİ

ZAFER BENGİ

Limonun suyunun suyu!

İnsan 70 yaşında olunca, anıları da çok oluyor!

Yine yıllar, yıllar öncesinden yemekli, sohbetli bir anımdan bahsedeceğim.

"Babıali"nin Babıali olduğu yıllarda, Maliye Bakanlığı Gelirler Müdürlüğü’nde önemli bir mevkide olan rahmetli arkadaşımla, İran’ın İstanbul Başkonsolosluğu karşısında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin en üst katındaki lokalde birlikte bir iki arkadaşla yemek yiyorduk.

Sofraya gelen çorbalarımıza sıkmamız için limon konuldu... Herkes sıktıktan sonra, sıra Maliye’den arkadaşıma gelince, baktım ki limonda su kalmadı. Garsondan yeni limon isterken, çelimsiz Maliyeci arkadaşım bana, “Gerek yok. Ben bunun kalmadı dediğin suyunu çıkarırım” dedi.

Önce şaşırdım ve “3 kişi sıktı, daha suyu çıkmaz” dedim. Arkadaşım da bana, “Ben Maliyeci’yim. Suyu kalmayan limondan su çıkarma bizim işimiz!” dedi.

Masada bir kahkaha koptu...

Fırsatı kaçırırmıyım.... Maliyeci’yi yakalayınca... Başladım sofrada Maliyeci-İşveren (vergi veren) konularını deşmeye...

***

İran Başkonsolosluğu’na tepeden bakarak keyifle yemek yerken arkadaşıma, “Maliye’den biraz bahseder misin?” dedim...

"Neresinden başlayayım? Maliye neyi temsil ediyor? Devleti ve onun gelir kaynağını" diye lafa başlayan arkadaşım devam etti:

Bizim görevimiz suyunun suyunu çıkarmak!

Ben de dayanamadım ve hemen sordum:

Hep küçük esnafla uğraşıyorsunuz. Neden büyüklere, holdinglere gitmiyorsunuz. Küçük esnafın kaçırabileceği verginin binlerce katını bu büyükler, holdingler kaçırmıyor mu?

Arkadaşım hemen bana, “Oooo günaydın yeni mi uyandın?” dedi ve devam etti:

Bak Zafer, büyüklere söz etmek, gitmek, araştırmak, kapısının önünden geçmek mümkün mü? Git de görelim! Hemen sana amirinden uyarı gelir, ‘sürülmek mi istiyorsun?’ diye! Sen de ne yaparsın gördüklerini unutur, sümen altı yaparsın. Bu bir realite, unutma!” dedi...

Ben de hemen kendisine, “O halde gariban statüsünde olan küçük esnafla niye uğraşıyorsunuz?” sorusunu yönelttim!

Bana dedikleri karşısında ben ve masadaki arkadaşlarım “şok” geçirdi:

Zafer’ciğim, unutma gücü yeten yetenedir. Gariban küçük esnafla uğraşmasak, boşu boşuna otururuz dairede. Mecburen biz de, küçük esnafın üzerine giderek, amirimizin takdirini kazanıyoruz. Suyu çıkmış esnafın suyunu çıkarıyoruz. Allah günah yazmasın, onların ahını alıyoruz! ‘Vur garibana’ diye bir söz vardır. Boşuna söylenmemiştir!

Siz de şimdi “şok” geçirin bu pandemi döneminde...

Unutmayın bugünkü durum da aynı!

***

O tarihlerde KDV yoktu, ama “Asgari Ücret” vardı...

Hemen sordum bulmuşken Maliyeci’ye:

Arkadaşım neden bu üç kuruş asgari ücretten vergi kesilir?

Bana yanıtı, “Garantili gelir varken, neden para bulmak için defterleri karıştıralım!” oldu...

Bak Zafer, bu bizim gibi devletlerin olmazsa olmazıdır! Gücün yetiyorsa bulduğunu alacaksın, yetmiyorsa gözlerini kapatıp vazifeni yapacaksın!” diye sözlerini tamamladı...

***

Hiç unutmam! Ben, İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nde okudum. Hem de “işletme, muhasebe” dalında...

Yusuf Ziya Binatlı diye bir Medeni Hukuk hocamız vardı. Allah rahmet eylesin.

İlk dersinde biz öğrencilerine, “Aklınızın bir köşesine yazın. Dünyanın her ülkesinde vergi kaçırmak suçtur! Ama, vergiden KAÇINMAK (sakınmak) suç değildir! Sizin de göreviniz vergiden kaçınmak olacaktır! Vergili kazanç kutsaldır. Ancak, küçük esnafı ezmek, olmayanı elinden almak günahtır, günah! Siz onları koruyun yeter!” demişti. Bu sözler hala kulaklarımda...

Bu yüzden de o tarihlerde bizlere çok ihtiyacı olan devlette görev almadım. Adaletsizliklerle karşı karşıya kalmamak için...

Kötülükleri ve garibanlara yapılanları sergilemek için gazeteci oldum!

Her zaman düsturum, önce insan, sonra devlet oldu!

Yetkililere sesleniyorum:

Yaşadığımız şu pandemi ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle can çekişen, ayakta durmaya çalışan, beş on çalışanına ekmek veren küçük esnafla uğraşmayın! Ayakta durmaya çalışıyor esnafımız, unutmayın!

Vicdanları olanları kutlar, olmayanları da lanetlemek gerekmez mi!

Haksız mıyım?

<