Lisan konusunu çözmedikçe…
Kolay değil. Türk milleti tarihte 4 defa alfabe değiştirmiş. Her alfabe yeni bir medeniyetin anahtarı demektir. 4 ayrı medeniyette yaşanmış, o medeniyetlere uyum sağlanmış ve Türk karakter mührü basılmış. Son alfabe değişimini bilen nesil daha öncekileri elbette bilmiyor. Ama bilinmeli ki her alfabe değiştiğinde bir gece yatılıp kalkıldığında okur-azar nispeti sıfır oluyordu. 1928’de de aynı şey oldu.
Ahmet Ağaoğlu iyi yetişmiş Türk asıllı bir vatandaşıydı. Türkiye yeni cumhuriyetini kurarken onun fikirlerinden de istifade etti. Onun sözüdür. Batı medeniyetine geçilecekse Latince o medeniyetin ana dilidir, alfabesi de o medeniyetin anahtarıdır.
Xxxx
Ağaoğlu doğru söylüyordu. Bir medeniyete girecekseniz, o medeniyetin anahtarı alfabesidir ve o medeniyetin o alfabeyle üretilmiş bir lisanı, dili vardır. Batı dillerinin aslı Latince’dir.
Bugörüşler dikkate alındı ve Latin alfabesi biraz eksiği ve biraz fazlasıyla alındı. Azerbaycan 1907’lerde Latin alfabesini tam olarak almış, ama kimi harfleri kendi ağzına, ses yapısına göre değiştirmişti. X harfini Osmanlı alfabesindeki noktalı he, yani hkı gibi kullandılar. Q harfini ki,kü, ke olarak kullandılar Doğru yaptılar. Bugün Türkiye Türkçe’inin kullandığı Latin asıllı Türk alfabesinde kü yoktur. Kar, Kainat, Katip, Kemal derken ka harfini kullanırız. Yanlış olur. Düzeltmek için de hiç kusuru olmayan a harfi üzerine işaret koyarız. Ka’nın sıkıntısını a’ya verilen ilaçla tedavi etmek gibi bir saçmalık
Xxxx
Alfabemizde sorunlar var. Arap asıllı Osmanlı alfabemizde de sorunlar vardı. Milletler kendi alfabelerini yapmamış da dahil olduğu medeniyetin alfabesini kullanıyorsa sorun olması kaçınılmazdır.
Şimdi sanatta, düşüncede, eğitimde, her türlü haberleşme ve iletişimde lisandan kaynaklanan sorunlar var. Türkçe düşünmeyen Türk düşünürleri, Türkçe konuşmayan Türkçe öğretmenleri, Türkçe yazmayan Tür yazarları, hulasa her alanda Türkler Türkçe konuşmuyor, yazmıyor. Türkçe konuşup-yazmayan insan Türkçe, Türk’ün işine yarayacak bir düşünce ve bilgi üretemez elbette.
Xxxx
Batı medeniyetine dahil olmaya karar vermişiz ya, batı adına düşünüyor, düşünce üretiyoruz. Onun da aslını batılı zaten yapıyor. Bizimkisi sadece taklit oluyor ve hiçbir taklit aslı gibi değildir. Üretilen şey batının da bizim de işimize yaramıyor. Toplum sancılarıyla, batılı olmak için batıdan aldığı hastalıklarla boğuşarak ömür tüketiyor.
Sadece bir misal ile batıdan hangi hastalıkları aldığımız anlatmak gerek. Yüzlerce örnek verilebilir. Polisiye roman.
Roman bizatihi Batı medeniyetinin üretimidir. O toplumda zaten günah çıkarmak için kiliseye gidilir ve papazın kafesi önüne oturulup işlenen günah anlatılır. Papaz da Allah’ın o kulu affetmesi için dua eder. Kişi neden doğrudan kendisi Allah’tan af dilemez anlamak mümkün değil.
Bizde de roman yazma denemeleri yapıldı, batılı ölçülerde iyi taklitler yapıldı. Özgün bir Türk romanı olmadı, sinema ve tiyatro olmadığı gibi.
Polisiye roman hiç yazılamadı 1980’li yıllara kadar.
Çünki bizim insanımız, kendi medeniyetinin değerlerine bağlı olduğu zamanlarda bir günah, hata, kusur, suç işlediğinde bunun faturasını ödemekten kaçmazdı. O yüzden de suç işleyen kişi suç aletiyle gidip emniyet ve asayiş grevlilerine teslim olurdu. Bu durumda polisiye roman yazılamadı.
Xxxx
Sonra yabancı diziler izlendi evdeki renkli televizyonda, batı ile bireysel temaslar gerçekleşti ve insanlarımız suç işleyip, delillerini saklamayı, ipucu bırakmamayı öğrendiler ve kendi medeniyet değerlerinden de uzaklaştılar. İşte o günden beri polisiye romanlar da yazılmaya başlandı. Ama yine de taklit.