Lozan ve Lozan… (2)
Açık ve net bir ifade ile belirtelim. Lozan Antlaşması’nı sadece ABD onaylamadı ve Kongre kararı ile Lozan Antlaşması yok sayıldı.
Bu karar Lozan antlaşmasını yok sayar mı…
Elbette ki hayır.. Sadece ABD’nin Türkiye’yi resmen tanımadığı anlamına gelir.
Zaten Cumhuriyet’in ilk yıllarında ABD Büyükelçiliği Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da kalmıştır.
Yani Ankara’ya ABD başkent saymamıştır. ABD’ni büyükelçiliğine taşıması 5 yıl sonra gerçekleşmiştir.
Bu taşıma resmi bir tanıma değil defacto tanımadır..
Şimdi yeniden Lozan’a ve onun imzalanmasını sağlayan tarihsel gelişmelere akademisyenler gözüyle şöyle bir tarayalım;
Antlaşmanın 2023'e kadar veya herhangi bir başka tarihe kadar geçerli olduğunu öne süren hiçbir resmi belge bulunmamaktadır. Böyle bir ifade olduğunu ve olduğu takdirde Türkiye tarafınca kabul görmüş olabileceğini düşünmek için de geçerli bir sebep yoktur. Bu mit antlaşma imzalandığından bu yana Türkiye'de komplo teorisi şeklinde nesilden nesle aktarılarak bugünlere kadar gelmiştir.
Lozan, 1912 ve 1922 yılları arasında 10 yıl süren önce Balkan savaşları ardından Dünya Savaşı ve ardından Milli Mücadele ile bitap düşmüş bir halkın olabilecek tüm kozlarını ortaya koyduğu bir antlaşma olmuştur.
9 Eylül 1922'de İzmir'e girerek savaşa noktayı koyan Mustafa Kemal Paşa komutası altındaki ordu vazifesini yerine getirmiş geriye eli güçlü şekilde masaya yeniden oturarak devletin ve milletin geleceğini garanti altına almak kalmıştı.
Mudanya sözleşmesi ile Yunan ordusu Meriç nehrinin batısına çekildi ancak nihai bir barış anlaşması imzalanıncaya kadar Boğazlar çevresindeki Türk ve müttefik askerleri bulundukları yerleri terk etmedi. Yani eğer nihai uzlaşmaya varılmasaydı savaş kaldığı yerden devam edebilirdi.
Mudanya sözleşmesi ile Lozan görüşmelerinin başlangıcı arasında geçen 40 gün içerisinde ise saltanat kaldırılarak Osmanlı devletinin resmen sona erdiği ilan edildi. Yeni doğan Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne kadar sağlam temeller üzerine inşa edileceği de Lozan'da belirlendi.
Atatürk ve İsmet İnönü müzakereler boyunca mümkün olan en sert ve keskin hamleleri yapmak ve Türkiye adına olabilecek en kazançlı antlaşmayı elde etmek istemiş ancak Lozan'daki görüşmeler ve diplomatik hamleler bazı alanlarda mecburi yumuşatmalar ve ödünler vermeyi zorunlu kılmıştır.
Sevr ile karşılaştırıldığında Lozan'da elde edilen sonucun son derece açık bir zafer olduğu ancak hedeflenen en yüksek noktalar düşünüldüğünde bazı eksiklikleri de olduğu değerlendirilmektedir.
Türk heyetinin yeterli diplomasi tecrübesinin olmadığı ve karşılarında İngiltere'nin, Fransa'nın en kurt siyasetçilerinin, ömrünü dışişlerine adamış diplomatların bulunduğu bilinen bir gerçektir.
Apoletlerini çıkararak Lozan'a giden 39 yaşındaki İsmet İnönü'nün omuzlarında sadece Misak-ı Milli değil, kapitülasyonlar, Osmanlı borçları, azınlıklar gibi genç cumhuriyet için daha birçok hayati konunun ağırlığı ve sorumluluğu vardı.
Yıllar yıllar sonra İsmet İnönü 1973'te TRT'ye verdiği bir demeçte ve hatıratlarında tüm tecrübesizliğine rağmen Lozan görüşmeleri sırasında oturma düzeninden açılış konuşmasına kadar her konuda yeri geldiğinde itiraz ettiğini ve beraberindeki uzmanlar heyeti ile müttefiklere karşı cephedeki savaşı adeta devam ettirdiğini anlatıyordu..
(Devamı var)