MADIMAK SİZİN NEYİNİZ OLUR? -3
Açıp da insanların yüreğine mi bakıyorsunuz ki insanlar hakkında hükümler vererek küstahça Rahman’ın tahsildarlığına soyunuyorsunuz?
“Bizim gibi düşünmüyor, bize biat etmiyor, bizim koyduğumuz düzene başkaldırıyor” diye Kerbela’da başta Hz Hüseyin(ra) olmak üzere 72 peygamber torununu kılıçtan geçirip, cesetlerini ‘kurdun kuşun rızkıdır’ diye çölde bırakarak sopalara taktıkları kesik başları sokaklarda dolaştıran Yezid ve avanesinden farkınız ne?
Elinde bıçak sözüm ona din adına(!) insan boğazlayanlardan farkınız, elinizde bıçak olmaması mı?
Ama “ateistim” diyerek Allah’ın varlığı ve birliğini inkâr ediyordu.
Eyvallah!
Peki, onun bu itirafı; senin onu ve onun gibileri yok etmesine kapı mı aralıyor, buna fetva mı veriyor; yoksa kendini, yaşam biçimini sorgulayıp “bunda benim payım ne?” demen için imkân mı yaratıyor?
Fikrin buysa ben “ateistim” diyen herkesi yakman, yok etmen mi gerekiyor?
Eğer cevabın evetse, dünyanın Müslüman olmayan 2/3 lük kısmını diri diri yakalım mı?
Külleri üzerinden zafer çığlıkları mı atalım?
Bunun adı düpedüz “faşizm” değil midir?
Bu fikriyatın, üç milyon Yahudi’yi diri diri fırınlarda yakıp küllerinden sabun yaptığı söylenen Hitler gibi bir zalimin ruh ve zihin dünyasından beslenmiyor mu?
Hepimizin evinin konforu, otomobilinin modeli, sahip olduğu teknolojik donanım, buzdolabının soğutma kapasitesi, çamaşır makinesinin kurutma performansı, televizyonun ekran büyüklüğü, bilgisayarının kapasitesi, dekorasyonunun trende uygunluğu, çocuğunun sınav performansı kadar değer ya da anlam taşır hale geldiği; çağa şekil vermen gerekirken tüm bunların rengini aldığın bu kirli çağda, sen de “Müslümanım” diyorsun;
Yaradılışta eş, inançta kardeş diyen ilahi beyana imanın nerde?
İnandığını sandığın kutsallarındaki ilahi beyanın, İlahlık taslayan “Firavun’a bile yumuşak davran” emrini kendi faşist anlayışının neresine sığdıracaksın?
İnandığını sandığın dinin ilahi beyanında yer alan “dinde zorlama yoktur” hükmünü kurum bağlamış zihnine ve cünüp ruhuna nasıl anlatacaksın?
Kendisine tam 21 yıl boyunca zulmeden, onu vatan toprağından hicrete zorlayan, yerine yurduna eşyasına el koyan, onun risaletini kabul ettiler diye sahabesine aklın alamayacağı her türlü işkenceyi reva görenleri affeden; yavrulamış bir köpeğin rahatı bozulmasın diye on bin kişilik ordunun yolunu Mekke yolunda değiştiren rahmetin yolu, senin yüreğinde nereye düşer?
Başından aşağı taşlar yağarken, nerdeyse tüm vücudu yara bere içinde kalmışken, yerinden yurdundan sürülürken dahi dili bedduaya varmayıp “bilmiyorlar, bilseler yapmazlardı” diyen nebevi soluk senin neyin olur?
İman ettiğini sandığın ilahi beyanın veya dipdiri varlığından hikmet emdiğin nebevi soluğun neresinde “senin gibi düşünmüyorlar, senin gibi inanmıyorlar” diye insanların diri diri yakılması var?
Her tarafı buram buram şüheda kokan bu mümbit coğrafyada toprak altındaki dirilerimiz biz “yaşayabilelim, geleceğe uzanabilelim, yeryüzünde sevgiyi, merhamet, barış ve adaleti sağlayabilelim” diye candan, yardan, serden vazgeçmediler mi?
(Devam edecek)