MAĞLUBİYETLER DÜNYA’NIN SONU DEĞİLDİR
Ülkemizde futbola ilgi çok büyük boyutlardadır. Fazlasıyla yatırım da yapılıyor. Futbola bu ölçüde yatırım yapan başka ülke yok. Hesapsız-kitapsız harcamalar yapılıyor. Kulüpler gelirlerinin dört-beş katı transfer harcaması yaptıklarından, borç batağı içindeler.
Milli Takım’a UEFA EURO 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılım hakkı kazandığı için müsabakaları öncesi 75 milyon TL prim dağıtıldı. Sonuç ise kupa tarihinin en kötü performansı oldu. Üç müsabakada üç mağlubiyet, sıfır puan, -7 averaj, reklam filmleri çekimlerinden antrenmanlar aksadığından performans düşüklüğü Milli Takımımızı bu hale düşürdü.
İki haftada bir maç yapılacak diye bu kadar stadyuma ne gerek var. Statların yıllık bakım bedelleri milyonlarca lira tutmaktadır. Avrupa’daki futbol kulüpleri aynı sahaları müşterek kullanıyorlar.
İstanbul’da 32 stattan yedi stadın kapasitesi 15 bin kişinin üzerinde. Avrupa’da futbolcular kazançları üzerinden %50 vergi ödüyorlar. Türkiye ise bu konuda vergi cenneti, oran sadece %20, onu da zaten kulüp ödüyor.
Alınan neticeler ortada. Diğer spor dallarında çok iyi neticeler alındığı halde, o spor dallarına yapılan yatırımlar çok düşük.
Milli Takımızda düzen, disiplin, sistem, hırs ve enerji yok. Bu spordan iyi anlayan bir spor adamı değilim, ama görünen köy kılavuz istemez. Hazırlık maçlarında Milli Takımın durumunu gördük. Hiç maç kazanamayacağının göstergesi idi. Koskoca bir ülke milli takımına futbolcu yetiştiremiyor. İyi futbolcular da yurt dışına gidiyor. Milli Takım’ın bel kemiğini yurt dışındaki futbolcular oluşturuyor. Büyük kulüplerimizin futbolcularının büyük çoğunluğunu Afrika’lı kökenli yabancı futbolcular oluşturuyor.
Bunun sorumlusu Türkiye Futbol Federasyonu’dur.
Türkiye’de her kulüp 14 yabancı futbolcu transfer edebiliyor. Bunlardan 11 futbolcuyu aynı anda oynatabiliyor.
Yabancıların istila ettiği Türk Futbolundan Milli Forma’yı hak edecek futbolcu bulunamıyor. Ayrıca ligler yabancı futbolcu ve seyircisiz müsabakalar nedeni ile zevksiz ve heyecansız hale geldiğinden, bu hal Milli Takım’a da yansıyor.
Her ne kadar yabancı futbolcu sayısı sekize indirilmiş olsa da, futbol liginde az da olsa seyirci alarak, bu sayının beşi geçmemesi kanaatindeyim.
Bunun sebebi Kulüpler Birliği Vakfı’dır. Bu vakıf yabancı oyuncu kuralının değişmesini istemiyor ve federasyona baskı yapıyor.
Bir önemli hatamız da hezimete uğradığınızda bütün T.V. ve basın-yayın organları, yetkililer, spor adamları, teknik direktörü en ağır sözlerle aşağılamalar, “Aldığı parayı dahi helal etmiyorum” demeler, bu çok büyük bir yanlıştır.
Bu işi en iyi bilen, bu işten en iyi anlayanlar ve bu işi düzeltecek olanlar yine bu insanlardır.
Bu tavır büyük haksızlıktır. Bu başarısızlıklarda Türkiye Futbol Federasyonu başta olmak üzere görevli, sorumlu, ilgili, bizler dâhil hepimizin payı vardır. Sadece teknik direktörü ve futbolcuları sorumlu tutmak ve onları aşağılayıcı sözler söylemek Türk Futbol’una zarar vermektir. Bu hezimet Dünya’nın sonu demek değildir.
Geçmişte hezimete uğradığımız diğer spor dallarında, son yıllarda, Milletimizin göğsünü kabartan büyük başarılar elde etmekteyiz.
Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında başarılı olmuş bütün sporcularımızı ve takımlarımızı tebrik ediyor ve başarılarının daim olmasını diliyoruz. Bu konuda da bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Bu başarılı sporcularımıza yalnız Cumhurbaşkanımızın madalya verip, onları manen onurlandırması yetmez. Futbol takımlarına ve oyuncularına tanınan mükâfat ödülü bu şampiyon olmuş başarılı sporcularımıza ve kulüplerimize da fazlasıyla tanınmalıdır.
Dünya Şampiyonu olmuş, sporcularımızın isimleri, şampiyonluğu devam ettiği sürece, önemli spor tesislerine verilmelidir.
Sadece spor kulüplerine sponsor olan firmaların isimlerinin önemli spor tesislerine verilmesi yetmez. Ülkemizin itibarını Dünya’ya tanıtmayı başarmış bu sporcular her şeye lâyıktır. Spor Bakanlığımızdan bunu önemle istirham ediyoruz.
Ülkemizin kalkınması sadece sanayi, ihracat ve ekonomi konularına önem vermekle olmayacaktır. Spor, sanat ve kültürel faaliyetlere de önem verilmesi ve desteklenmesi Ülkemizin kalkınmasında ve itibarının artmasında önem arz etmektedir.
İlgili bakanlıklarımız başta olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlarımızın bu konuda üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmesi, Ülkemizin geleceği ve istikbali için çok önemlidir. Bu görevi sadece Devlet Başkanımızdan beklemek doğru olmayıp, başarısızlıklarımızı da tek kişide hata bulup suçlamak büyük haksızlıktır.
Spor hocalarından, yöneticilerden, sporculardan, sanat ve kültürümüzde de aynı şekilde başarılarını kanıtlamış yönetmenlerden, oyunculardan, yazarlardan görevlendirmelerde bulunarak yararlanılmalıdır. En önemlisi her konuda olduğu gibi spor, sanat ve kültür hizmetlerine eğitime önem verilmeli ve desteklenmelidir.
Milli Takımızın üç müsabakasının da mağlubiyetle sonuçlanması neticesinde, medya ve basın-yayın organları, spor adamları ve spor yorumcularının büyük bir bölümü Şenol GÜNEŞ’i suçlu bulması, ünlü bir politikacının bir fıkrasını aklıma getirdi:
HAFTANIN FIKRASI
Askeri tatbikatta komutan Temel’i imtihan eder.
-“Söyle bakalım, düşman önden gelirse ne yaparsın?”
-“Tüfeğimi doğrultur, onu vururum, komutanım!”
-“Peki, sağdan gelirse ne yaparsın?”
-“Yere yatar, siper alır, onu da vururum, komutanım!”
-“Ya soldan gelirse?”
-“Yerde yuvarlanıp, nişan alır, ateş ederim!”
-“Ya arkadan gelirse?”
-“Hızla döner, Allah! Allah! diye bağırarak süngülerim!”
-“Peki, son soru, ya aynı anda havadan da taarruz başlarsa, bu sefer ne yaparsın?”
İyice bunalan Temel,
-“Yahu komutanım!” der,
-“Senin taburunda benden başka asker yok mu?”
KISSADAN HİSSE
“Bir geyik tarafından kumanda edilen aslanlar ordusu, hiçbir zaman aslanlar ordusu olmayacaktır. “
[Napolyon]
Sağlıcakla kalın.