MAKAMLAR, ODALAR VE MİSAFİR KOLTUKLARI
Geçen gün “seçilmiş" bir arkadaşımı hem tebrike, hem de ağzından sadır olmuş önemli bir sözü bizzat doğrulatmak üzere ziyaretine gittim.
Kendisi on yedi yıldır durmadan seçilerek,bütün rekorları egale ediyor. Seçildikçe şöhretine haklı şöhret ekliyor, makamı şerifi gittikçe büyüyor…
Yaptığı işleri şahsen yapacaklarının teminatı olarak görüyorum. Kendisi, dürüst, ehliyetli liyakatlı daha büyük makamlara layıktır.
Her ne kadar makamlar ve sahipleri fani ise de fal açmaya gerek yok.Müşahedeme göre aziz arkadaşım bu koltukta bir beş sene oturup güzel işler yapmaya aday görünüyor…
Tam randevu saatinde makamına gittim. Geldiğim danışmanı tarafından makama tebliğ edilmesine rağmen sayın başkan, vay arkadaşım vay dostum beni görmeye gelmiş diyerek beni kapıda karşılamadı. Kapıdan kafasını uzatıp bir “hoş geldin” bile demedi.
Makamının kapısındaki deri maroken misafir otluklarında bir çok ziyaretçi, yanımda bir gazeteci bir miktar daha bekledik.
Beklerken müteaddit defalar çaycı tarafından “çay içer misiniz” şeklinde taciz edildik. Bizler de ayıp olmasın diye aç karnına ver ha çay içtik durduk.
Bir miktar daha zaman geçti.
Cuma yaklaştı.
Çaycı bir yandan , abdest bir yandan bizleri sıkıştırırken ,sıkıntıya düçar olduk. Abdest bozulmaya meyil gösterdi.
Bu arada aziz dostum, sayın başkan , müteaddit kere çeşitli bahanelerle içeri girip ziyaretçilere göz gezdirdi. Girip çıktıkça misafirlere, o arada göz ucuyla hepimize nazar eyleyerek ; “ şu niye gelmiş" , “ bunun benden bir sandalye talebi olmalı", “ şu sakat benden iş isteyecek" diye düşündü.
Orada otururken kendisiyle görüşmeye gelen bazı ağır misafirleriyle bizzat ilgilendiğini bunlarla önce sekreter odasında görüşüp , kafasına yattıysa “makam odasına” aldığını müşahede ettim..
Naçizane bilgi ve görgülerime göre , makam odasındaki olaylar muhtemelen şu şekilde cereyan ediyordu: Aziz başkan, başkanlık koltuğuna geçiyor, masanın altındaki küçük zile basarken; ağır misafirine soruyordu;
-Çay mı ? Kahve mi?
Çeşitmli müzakerelerden sonra misafirle “az şekerli” kahvede karar kılınıyor, karar hemen odacıya tebliğ ediliyordu.
Karar odacı tarafından icra mevkiine konulmak üzere derhal çaycıya başvuruluyordu.
Olaylar bu ve benzeri şekilde cereyan edip vakit daralırken sayın başkan hazirunun bazılarını ayakta, bazılarını yürürken, bazılarını arkasından sürükleyerek ağırladı.
Kimilerini kimilerine havale etti. Kimileri de “ o iş aklımda, merak etme” denilerek kaş göz işaretleriyle uğurlandı.
Ara ara hayranlarla fotoğraflar çekilip ziyaretler ölümsüzleştirildi.
Cuma okununca ben ayağa kalkıp “ Sayın başkan, çıkışınızı tebrik ederim.Ağzınızdan çıkan söz nedir? Sırrı öğrenmeye gelmiştim " dedim.
Sayın Başkan sorumu cevaplamak yerine hafifçe tebessüm edip yanımdan uzaklaşmakla iktifa etti.
Cuma vaktiydi. Bunun ne anlama geldiğini yanımdaki gazeteci de söyleyemedi.
Yerel basında yankı yapan o sorumun hafife alınmasının can sıkıntısıyla sehpa üzerindeki gazetelere göz attığımda gerçeği anladım. Sayın Başkanın kendini siyasete kaptırdığını anladım. Birileri buna “sus” demişti.
Başkan ve yakın arkadaşları camiye doğru yönelirken danışmanına seslendi;
- Arkadaşa bir çay verin.
Cuma farzdır. Çay için farz terk edilir mi?
-Kalsın. Cuma çaydan daha hayırlıdır,deyip ayağa kalktım..