CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

MAKAMLAR, ODALAR VE MİSAFİR KOLTUKLARI

Geçen gün “seçilmiş" bir arkadaşımı hem tebrike, hem de ağzından sadır olmuş önemli  bir sözü bizzat doğrulatmak  üzere  ziyaretine gittim. 

Kendisi on yedi yıldır durmadan seçilerek,bütün rekorları egale ediyor. Seçildikçe  şöhretine haklı şöhret ekliyor, makamı şerifi gittikçe   büyüyor…

Yaptığı işleri şahsen  yapacaklarının teminatı olarak görüyorum. Kendisi, dürüst, ehliyetli liyakatlı  daha büyük makamlara layıktır. 

Her ne kadar makamlar ve sahipleri fani  ise de  fal açmaya gerek yok.Müşahedeme göre aziz  arkadaşım bu koltukta  bir beş sene oturup güzel işler yapmaya aday görünüyor…

Tam randevu saatinde makamına gittim. Geldiğim  danışmanı  tarafından makama tebliğ edilmesine  rağmen  sayın başkan, vay arkadaşım vay dostum beni görmeye gelmiş diyerek beni kapıda karşılamadı. Kapıdan kafasını uzatıp bir “hoş geldin” bile demedi. 

Makamının kapısındaki  deri maroken  misafir otluklarında bir çok ziyaretçi, yanımda bir gazeteci bir miktar daha bekledik.

Beklerken  müteaddit defalar  çaycı tarafından  “çay içer misiniz”  şeklinde taciz edildik. Bizler de  ayıp olmasın diye aç karnına ver ha çay içtik durduk. 

Bir miktar daha zaman geçti.

 Cuma  yaklaştı. 

Çaycı  bir yandan , abdest bir yandan  bizleri sıkıştırırken ,sıkıntıya düçar olduk. Abdest bozulmaya meyil gösterdi.

Bu arada  aziz  dostum, sayın başkan , müteaddit kere çeşitli bahanelerle içeri girip ziyaretçilere göz gezdirdi.  Girip çıktıkça misafirlere,  o arada  göz ucuyla hepimize  nazar eyleyerek ;  “ şu niye gelmiş" , “ bunun benden bir sandalye talebi olmalı", “ şu sakat benden iş isteyecek"  diye düşündü.  

Orada  otururken   kendisiyle görüşmeye gelen  bazı ağır  misafirleriyle   bizzat ilgilendiğini bunlarla önce  sekreter odasında  görüşüp , kafasına yattıysa   makam odasına  aldığını müşahede ettim..

Naçizane  bilgi ve görgülerime  göre ,  makam odasındaki  olaylar muhtemelen  şu şekilde  cereyan ediyordu: Aziz başkan,  başkanlık koltuğuna geçiyor, masanın altındaki küçük zile basarken; ağır misafirine soruyordu; 

-Çay mı ? Kahve mi

Çeşitmli müzakerelerden sonra  misafirle  “az şekerli kahvede karar kılınıyor, karar  hemen  odacıya  tebliğ ediliyordu. 

Karar  odacı tarafından icra mevkiine konulmak üzere derhal  çaycıya başvuruluyordu. 

 Olaylar bu ve benzeri şekilde cereyan edip  vakit daralırken sayın başkan  hazirunun bazılarını ayakta, bazılarını yürürken, bazılarını arkasından sürükleyerek ağırladı. 

Kimilerini kimilerine havale etti. Kimileri de  “ o iş aklımda, merak etme” denilerek kaş göz işaretleriyle uğurlandı.

 Ara ara  hayranlarla  fotoğraflar çekilip ziyaretler ölümsüzleştirildi. 

Cuma okununca ben ayağa kalkıp Sayın başkan, çıkışınızı tebrik ederim.Ağzınızdan çıkan söz  nedir? Sırrı öğrenmeye gelmiştim " dedim.  

Sayın Başkan sorumu cevaplamak yerine hafifçe tebessüm edip yanımdan uzaklaşmakla iktifa etti. 

Cuma vaktiydi. Bunun ne anlama geldiğini yanımdaki   gazeteci de söyleyemedi. 

 Yerel basında yankı yapan  o sorumun hafife alınmasının can sıkıntısıyla sehpa üzerindeki gazetelere göz attığımda  gerçeği anladım.  Sayın Başkanın kendini siyasete  kaptırdığını anladım. Birileri buna “sus” demişti.

Başkan ve yakın arkadaşları camiye doğru yönelirken  danışmanına seslendi; 

- Arkadaşa bir çay verin. 

Cuma farzdır. Çay için farz terk edilir mi? 

-Kalsın. Cuma çaydan daha hayırlıdır,deyip ayağa kalktım.. 

 

 

<