CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

MALATYA... MALATYA...

Malatya’ya bayrama gittim.
Araç yoğunluğundan adım atılmaz hale gelen ağaçsız caddeler, sokaklar nemden
sıcaktan güçlükle nefes alıyor.
Çocukluğumda Malatya bir kayısısıyla değil, Bursa gibi yeşil bitki örtüsüyle de
şöhret yapmıştı.
Çok değil ; şöyle yirmi ya da otuz sene önce , bu ovada türlü meyve bahçeleri vardı.
Bahçelerin arasına serpiştirilmiş en fazla iki da üç katlı evlerin, konakların ayak uçlarındaki
arkları dolduran sular coşarak, koşarak avlulara girer, avlularda bulunan küçük
havuzlardaki peynir küplerini, mevsimlik sebzeleri soğutarak, aşağılara bahçelere doğru
yoluna devam ederdi.
Büyüklerimizin de dediği gibi kanaat ve bereket vardı o zamanlar ; şükür vardı ;
kurtla kuzu bir arada gezerdi o zamanlar...
Köroğlu’nun “delikli demir icad oldu, mertlik bozuldu” dediği gibi topraklarımıza
medeniyet gelince ne mertlik, ne insanlık, ne hayır, ne bereket ne de şükür kaldı !..
Medeniyetin en önemli aracı olan traktörler topraklarımızı ucuza efin defin edince , bir
zamanlar barış içinde bir arada yaşayan büyük ailelerde çözülme başladı. Kalanlar kaldı,
diğerleri büyük şehirlere göç ettiler.
Bu, eşyanın tabiatına uygundu. Kapitalizm için az maliyet, çok kâr gerekiyordu. Artık
üretim için fazla adama ihtiyaç yoktu.
Herkes başının çaresine bakmalıydı! Derken aile ve akrabalık ilişkileri zayıflamaya yüz
tuttu.
İnsan bir maliyet unsuruydu. Sermayeye göre insanın ruhsal, zihinsel önemi yoktu.
Olaylar hep bu zihniyet üzerine inşa olundu.
İhtiyaçlar artarak çeşitlenmişti. Kapitalizm yaşamsal ihtiyaçlar dışında sanal
ihtiyaçlar için insanların zihinlerini zorlamaya başlamıştı.
Bu ihtiyaçların karşılanması için paraya, daha çok paraya ihtiyaç vardı.
Tarımda daha çok para demek ise mülkiyetin tek elde toplanıp verimin artırılmasıyla
olacaktı. Sanayide daha çok para demek, patronun, işçinin ürettiği arti değerden daha fazla
pay alması demekti. Kısacası para yeni bir çağın çağrısıydı.
Para , yolları dolduran araç kalabalığı, eğri büğrü daracık sokaklar, para faizlendirilmiş
banka kredileriyle üst üste kondurulan apartman daireleri demekti.
Miras yoluyla bölünmüş arazilerin daha fazla bölünmeye tahammülü yoktu.
Toprağından kopmak zorunda kalan köylüler gecekondularla şehri kuşatma altına almışlardı.
Şehirlerdeki nüfus artışı , işsizlik, aş , iş, barınma, sağlık sorunlarını beraberinde
getirdi. Şehirler buna hazırlıklı değildi. 2. Dünya Savaşının yarattığı travma , kapitalizmin
sözde demokrasi çağrıları , yeteneksiz bürokrat ve siyasetçiler elinde daha da derinleşecekti.
Diğer şehirler gibi Malatya’da da öyle oldu. Topraksız köylülerin kuşatması altına giren
Malatya ovasında altyapı kolaylığı nedeniyle bahçeler yok edilip yerlerine çok katlı binalar
yapılmaya başlandı.
İmar planları geleceğe göre değil , siyasilerce günü kurtarmaya yönelik yapılmaya
başlandı.
Sağlıksız şehirleşme bir kere başlamıştı. Ne de olsa bir kere kervanı yolda düzmeye
alışmışlardı!
Üstüne üslük Atatürk barajı, Fırat’ ın önünü kesti. Binlerce binlerce yıllık alüvyonlu
topraklarının su altında kaldı.
Bir çok kayısı bahçesi de ya verimini kaybetti ya da alıcı bulamadı. Makus talihini bir
türlü kıramadı.

2

Baraj suları Güney’i sularken Malatya kendi verimli topraklarını sonsuza kadar
kaybetti. Verimli bahçeler tarumar oldu. Eski konaklar harap oldu, viranelerde bepbükler *
öttü.
İklimler değişti. Atatürk Baraj gölünün sebep olduğu rutubetle sıcaklar yapış yapış.
insanlar nefes alırken zorlanıyor. İnsanlar mutsuz.
Yağışlar eksik , tarlardaki ekinlerin boyu bir karışı bulmuyor. Bahçelerdeki ağaçlar
susuzluktan kırılıyor...
Yeşil Malatya diye bir yer vardı eskiden ; bir Malatya türküsü söylenirdi düğünlerde ;
şenliklerde;
Malatya Malatya bulunmaz eşin / Gönülleri doldurur ayla güneşin...
Geceleri açıp bakıyorum gökyüzüne Malatya'da ; ay gelinlik tüller içinde ; puslu bir
resmin içinde bir gelin gibi süzülüyor...
Günaydın güzeller güzeli ; güneşin ne kadar da puslu ve yakıcı !..
*bepbük ; yerel dilde baykuş..

<