MARAŞLI
Adını sormadım, Maraşlıymış. Kader topu tutmuş ta Maraş’tan buraya, İstanbul’a, Beşiktaş’a atmış. Parçalanmış bir aile çocuğu. İnce uzun, zayıf esmer bir delikanlı. Otuzunda var yok. Üç beş günlük sakalı avurduna çökmüş. Sokaklarda, burada genellikle Beşiktaş’ta yaşıyor. Beşiktaş Meydanını kendine mekan tutmuş.
Meşhur “ekşisözlük” ün bir yazarının dediği gibi, bu meydan Deniz Müzesi’nden taşan toplarla adeta savaş meydani gibidir.
Onu soğuğu bir cam kırığı gibi kesen bir akşam, bir savaş topu üzerinde yakaladım. Ata biner gibi tarihi topa binmiş, elinde bir lahmacun parçası , karton bardakta çay içiyordu. Daha doğrusu bir lokmacık lahmacun parçasını bir türlü yiyemiyor, çayını içemiyordu. Dişlerinin çoğu yoktu. Tarihi topun basında gerçeklesen mülâkat boyunca bir elinde lahmacun, bir elinde karton çay bardağını tuttu:
-Yaz geceleri bu topun içinde yatıyorum...Ev sorun değil, bir yer bulup , bir yere kıvrılıyorum, dedi.
-Ya kışları? diye sordum.
-Kışları da sorun değil, bir yer buluyorum. Bazen karşı tarafta ablamlara gidiyorum, dedi.
Barbaros Anıtının kaidesi altına pis battaniyenin seren Düzceliyi sordum. Maraşlı;
-Şerefsiz, pisliğin teki , dedi.
-Neden diye soramadım. Pet şu şişesine balı koyup çektiğini biliyordum. Eline bir kaç kuruş sıkıştırırken;
-Oğlum, bırak bu pisliği, öleceksin. Kalk git belediye sana yatacak bir yer bulur , demiştim.
Düzceli ,bozuklukları cebine atarken söz vermiş, ertesi gün de sözünü unutuvermişti. Gene onu anıtın çevresinde görmüştüm.
Halbuki ben onu Paşa’nın donanmasındaki bir gemiye tayfa olarak aldırmayı düşünüyordum. Onun için aracı olacaktım.
Maraşlı ise; gariban dayanışması kaleminden kendisine beleşinden yıkanması için ve sıcak çorba için bir yer göstermişti. Öyle anlaşılıyordu ki , Düzceli buna da bir terso yapmıştı.
Maraşlı son kullanma tarihi geçmiş tost ekmeklerini “ağzı var dili yok “ gariban kediler, köpeklere ve martılara vermek için bir marketin çöplüğünden almıştı. Birazdan gidip Beşiktaş sahilinde onlara sürpriz yapacaktı.
Cebimdeki son bozuklukları eline transfer ettim. Yemek yemeyi unutmuştu. Lahmacun parçası halen elindeydi. Karton bardaktaki çay ise çoktan soğumuştu.
Esnaf Maraşlıya güveniyor şarj makinası başında bekletiyor;
-Gel la Maraşlı, şu şarjın başında dur, dolunca telefonu getir, diyormuş.
İşte böyle ey azizler, bizim eline sağlam, ayağına çabuk Maraşlı esnaf tarafından korunup kollanıyor, akşam sefasını Beşiktaş’ta topların üzerinde lahmacun yiyerek , çay içerek yapıyor. Beşiktaş rıhtımına akşam üzeri gelen üç teker pilavlı esnafından pilav yiyor. Onlara bir şeyler anlatıyormuş; bana anlattığı şeylerden...
Bana ne mi anlattı? Vallahi ne anlattığını ben de unutmuşum...
Geçen gün rastladım, kaykaycı gençlerin orada; elinde bir bira şişesi meydanı geçti. Geçerken beni gördü. Nedense yüzünü sakladı.
Buna bir anlam veremedim...