RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Marifet-iltifat

Türkçe’de bir deyim var. Marifet iltifata tabiidir. Genel olarak şu denmek isteniyor: Her hangi bir insanın her hangi bir marifetini sergilemesi göreceği rağbete, kendisine verilen değer göre artar, azalır.
Bunun doğru bir deyim oluşunu anlatmak için bir sürü düşünce ileri sürülebilir. İnsanların davranışlarında hoşa gidenlerin artması için, tebrik edilmeleri, aynı zamanda teşvik edilmeleridir.
İnsan beğenilmek ister. Bu duygu insana neden verilmiştir ayrı bir konu. Ama bir vakıa. İnsan beğenilmek ister. Sevilmek ister. Tebrik ve takdir ister. Ama bu istediklerini bulduğunda şımarır. Kendini dev aynasında görmeye başlar. Ya da daha doğru bir söyleyişle kendini aynada dev olarak görür. Bu, onun marifetlerini artırma yerine, ‘tamam ben oldum. Ustayım, üstadım’ demeye başlar. O dakikadan sonra geri sayım başlar. Marifetinin niteliğinde düşüş görülür, ama kendisi bu düşüşü far etmez. Gün gelir niteliğini kaybetmiş marifetleri takdir edilmez olur. İltifatlara hasret kalır. Ondan sonra dertlenmeye, yeterince takdir görmediğinden şikeayet etmeye, onun için de başarısız olmaya başladığını dillendirir. İnsan böyledir. Gerçeği aramak yerine birilerini suçlamayı tercih eder.

Xxxx

Şımarmak insanın doğasında, fıtratında var. İnsanın fıtratında iki tarafı keskin duygular milyonlarcadır. Denetlenmezse, sınırlandırılmazsa, terbiye edilmezse baştan sona rahmet olan duygular bile başa bela haline dönüşür.
Özgüven gibi. İnsanın bir işi başarması için özgüven, kendine güvenmesi, başaracağına inanması şart. Ama bu duygu dizginlenmezse, enaniyet, Firavunluk derekesine kadar iner. Korku da böyledir, cesaret de. Sevgi de böyle, nefret de.

Xxxx

Marifet iltifata tabiidir sözünü tersinden söylesek acaba ortaya ne çıkar hiç düşündünüz mü? Şöyle söyleyeli. İltifat marifete tabiidir. Bu genel olarak şu demek olur:
Bir marifet varsa iltifat edilir. Bir marifet varsa, takdir ve tebrik edilir. O halde iltifatın olması için ortaya konulan bir marifet olmalıdır. Tamam ama ortaya konulan marifet takdir gördükçe ziyadeleşir, semirir, sayısı artar, niteliği artar. Nereye kadar? Şımarma duygusu devreye girinceye kadar. Şımarma başladığı an iltifat edilen marifet zayıflamaya, cılızlaşmaya ve giderek marifet olmaktan uzaklaşmaya başlar.

Xxxx

Genel olarak bir sıkıntımız var. Takdir etmeyi pek sevmiyoruz ve bilmiyoruz. Çocuğumuzu hep azarlıyoruz. Yaptıkları yanlışları görüyoruz ve azarlıyoruz. Yanlış yapmadıklarında sesimiz çıkmıyor. İyi ve güzel davranışları çok tabi karşılanıyor ve sessizlikle geçiştiriliyor. Takdir etmek, tebrik etmek, kutlamak hem sevmediğimiz, hem de aslında bilmediğimiz, yaşamadığımız duygularımız.

Xxxx

Takdir ederken de ölçüyü kaçırıyor insan, eleştirirken de. Ölçüsü kaçırılmış eleştirilerden kimse hoşlanmıyor. Çünki yıkıcı oluyor. Böylece eleştiriden hoşlanmayan insan topluluğu haline geliniyor. Ama yine bir tenakuz, çelişki var. Eleştiri olmayınca da, tıpkı tebrik ve takdir olmadığında olduğu gibi marifet gelişmez, geliştirilemez. İnsan fıtratındaki her duygu için ikilem vardır. İlla ölçü, illa ölçü.

Xxxx

Ölçü, tartı, terazi, mizan, kantar, endaze daha başka kelimeler de var Türkçe’de. Davranışlarımızda ölçü olmalı. Bu ölçüyü bize dini kurallar verir. Ama daha çok ahlak davranışlarımızın terazisidir. Düşüncemizin namusunu kurtaran mantık kurallarıdır. Davranışlarımızın namusunu kurtaran ahlak kurallarıdır.
İnsan yaratılışı böyledir. Sevgi ile var ettiğimiz kişiyi sevgiyle yok ederiz. Kasap önem verdiği deriyi yerden yere vururmuş. Allah önce iyileri alırmış!, Kişi sevdiğini öldürürmüş.
Duygular ikilemlidir, çelişkilidir, tenakuz içindedir. Sevgi ile nefret aynı duygunun tersi ve düzü olabilir.

Xxxx

Marifet iltifata tabi olsa da, iltifat marifete göre olsa da artıcı ve eksiltici etkisi vardır. Tebrik, takdir iyileştirdiği gibi şımartıp tüketebilir de. Ölçü. Aradığımız hakikat ölçü.

<