MARONİTLER VE ERMENİLER
Kıbrıs’ın demografik yapısı oluştu oluşalı Maronitler’le Ermeniler, her
zaman azınlık olarak kalmışlar ve içimizde yaşamışlardır.
Maronit halkı, Kıbrıs’ın kuzey bölgesindeki kümelenmiler ve yıllarca kendi
dayanışmaları içinde var olmuşlardır.
Maronitleri Ermeniler’den ayıran bir şey vardır. O da, Ermenilere kıyasla
Maronitlerin Türklere daha yanın ve daha saygılı oluşlarıdır.
Geçmişte toplumsal çatışmaların henüz başlamadığı zamanlarda bu iki
azınlıkla hep beraber olduk ve birlikte Kıbrıs kültürü içinde hayatımızı
sürdürdük. Mesela Ermeniler’in kümelendikleri bölge Lefkoşa’nın
Köşklüçiftlik bölgesiydi. Özellikle Türkiye’den kaçıp gelenler Beyrut ve Kıbrıs’ı
mesken tutmuşlardı.
Her ne kadar da yakın komşuluk ilişkilerimiz olsa da, Ermenler her zaman
içlerinde sakladıkları Türk düşmanlığını zaman zaman açığa vurmuşlardır.
Mesle Ermenilerin ASALA Örgüt merkezinin Lefkoşa’da olduğu, zaman içinde
öğrenildi. ASLA’nın en önemli kişisi de meşhur tüccar Bedelyan’dı.
Gerçekte ticaretin nabzını tutanlar Rumlarla Ermeniler’di. Türklerin ticaret
atağı, daha fazla 21 Aralık 1963 sonrasında filizlendi ve zaman içinde büyüdü.
1963 olaylarında birkaç tane dışında bütün Ermeniler güneye kaçmışlar ve
evlerini ve bütün mallarını arkada bırakmışlardır.
Toplumsal yapı tablosuna baktığımızda Ermenilerin bir hristiyan toplumu
ve Türk düşmanı olarak silahlı çatışmalardan sonra içimizde bir hayat
sürmeleri kendilerince mümkün değildi. Halbuki biz Türkler’in Ermenilerle
alacak vereceğimiz yoktu. Ne de bir siyasal hesaplaşmamız vardı. Ama onlar,
Rumlarla yaşamayı tercih ettiler.
Gerçekçi olmak gerekirse, memur Ermenilerin güneye kaçışları ekonomik
çıkarlara dayanıyordu. Çünkü maaşlarını Rumdan alıyorlar ve normal bir hayatı
onlarla paylaşacaklardı. Nitekim öyle oldu.
21 Aralık olayları ile Rum radyosu pek çok Ermeni’yi, propaganda amaçlı
kullanmıştır. Bozuk Türkçeleri ile Türkçe haberler ve yorumlar okurlardı.
Maronitlerle 20 Temmuz 1974’e kadar normal bir hayat sürdük. Tabii ki
savaş bazı değişimler yarattı. Hatta güneyde işi olan veya memuriyet hayatını
sürdüren Maronitler, haklı olarak savaş esnasında güneyde kalmayı tercih
etmişlerdi. Halbuki Türk askeri onların bir tek teline bile zarar vermedi.
Bu insanlar o karmaşanın içinde kendilerini güvenceye alma ve
geleceklerini karartmama adına haklıydılar. Hayatın normalleştiği süreçte yine
çoğu kuzeydeki köylerine döndüler ve sınırlardan geçerek güneydeki işlerine
gidip geldiler. Maronitler esasında nal ile çivi arasında kalmış gibiydiler.
Türklerle Rumların arasına sıkışmış bir toplumdu.
Biz Türkler mi? Maronitlerin yaşadıları bölgelere yatırımlar yaptık,
onların restorantlarında yemekler yedik ve her zaman onlara saygılı olduk.
Türklerin kendilerine olan saygısının bilincindedirler ki, kuzeydeki hayatlarını
daha bir normale dönüştürme gayreti içine girdiler.
Verilen bilgiler bize Maronitlerin 66 yerleşim yerlerinde yaşadıklarını
söylüyor. Ama en yoğun yaşadıkları mekanlar Kormacit bölgesiydi.
Şimdilerde ise askeri bölge olan Ay Marina köyünün yerleşime açılması
girişimleri var. TC Dışişleri Bakanı da bu konuyla yakından ilgileniyor. Bütün
mesele insani olduğuna göre, Maronitlerin bu köyü neden serbest
bırakılmasın ki?
Mesela köydeki kilise ile cami tamir edilmiş. Bu dini yerlerin tamiri için
herkes seferber olmuş. Ay Marina’da yaşayan Türklerin 21 Aralık olaylarında
köylerini terketmeleri de doğaldı. Ama gelin görün ki, Türkler o terkettikleri
eski evlerinin bölgesi, turistik bir özellik kazandı. O bakımdan kendi mallarını
terkeden Türklerin de kendi mallarına kavuşmaları an meselesi.
Dolayısı ile Türklerle Maronitlerin paylaştıkları müşterek hayatlarının
devamında bir yarar vardır. Bütün mesele insani olduktan sonra neden hayat
normale dönmesin?
Yıllarca Rumlara kapalı kalan kapıları bile açtıktan sonra, o zavallı
Maronitlere de neden yardımcı olunmasın.
Öyle gösteriyor ki sözü edilen Ay Marina Köyü, en kısa zamanda askerin
sınırları içinden çıkartılıp gerçek sahiplerine teslim edilecek.
Hayatın akışı içinde herşey değişebiliyor. Kinler de öfkeler de, hatta
nefretler de. Maronitlerle aramızda ne bir kin, ne bir öfke ve ne de bir nefret
olmadığına göre, onları neden kucaklamayalım ki...