Marş ve Bayram
Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da çıktığı Samsun'da bir hafta kaldıktan sonra bölgedeki İngilizlerden uzaklaşıp daha rahat çalışabilmek için karargahını Havza'ya nakletme kararı almıştı. Buna bahane olarakta Samsun'a geldiğinden beri yeniden başlamış olan böbrek sancılarına Havza Kaplıcaları'nın iyi geleceğini düşündüğünü ifade etmişti. Mustafa Kemal ve karargahı o dönemde gayet bozuk ve virajlı bir yolu olan Havza'ya doğru sorunlu üç otomobille hareket ettiler. İnsana mutluluk veren bir doğada bir taraftan mısır ve buğday tarlaları ve yeşeren yaban otlarının kokusu, diğer tarafta Yeşilırmak'ın kıvrılıp bükülen görüntüsü, minareleri ve çan kuleleri ile Türk ve Rumlara ait yıkılmaya yüz tutmuş köy evleri arasında dur-kalk ilerliyorlardı. Arabaların sık sık bozulması en sonunda Mustafa Kemal ve arkadaşlarına yürüme kararı aldırdı. Bu esnada doğanın verdiği mutluluk onlara bir şarkı söyletmeye başladı. Bu şarkı Türkçe sözlerle aranje edilmiş romantik bir İsveç şarkısıydı.
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar,
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar....
Bu şarkı daha sonra bütün Anadolu'ya yayılarak bir ihtilal şarkısı oldu ve İsveç kökeni unutularak genç Cumhuriyet çocuklarının okul marşı olarak kutsal bir emanet gibi saklandı.
Peki Marş ve Bayram nasıl doğdu? Aslında her ikisinin de fikir babasının Selim Sırrı Tarcan olduğunu söyleyebiliriz. Mora'da 1874'de doğan ve küçük yaşta yetim kalan Selim Sırrı annesi ile birlikte İstanbul'a yerleşir ve Galatasaray Lisesi'ne kayıt yaptırır. Galatasaray Lisesi'nde jimnastik ve Fransızca konularında üstün yeteneği olan Selim Sırrı daha sonra maddi sıkıntılardan dolayı Mühendishane-i Berri Hümayun'a geçiş yapar. Mezun olunca İzmir'de Merkez komutanı yaveri olarak göreve başlar. Yakışıklılığı ve estetik vücudu herkesin dikkatini çekmektedir. Görselliği onu tekrar İstanbul'a, padişah yaverliğine kadar götürür. Dönemin gazetelerinde beden eğitimi ve sporla ilgili yazılar yazmaya başlar. Birçok spor branşında eğitmenlik ve pratik yapan bir şahsiyettir. 1908 yılında Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti'ni kurar. İkinci Meşrutiyet’te İttihat ve Terakki'nin bir üyesi olarak önemli rol oynar. Asker olarak siyasi faaliyete katılmasından dolayı sıkıntı yaşayacağı düşünüldüğünden 1909'da İsveç'e spor eğitimi almaya gönderilir. Kendi ifadesiyle İsveç'e pazuları ile gidip kafasıyla döner. Dönüşte ordudaki yapılanmada kendisine sporcu subaylar yetiştirme imkanı verilmeyeceğini gördüğünden istifa ederek Eğitim Bakanlığı bünyesinde Beden Terbiyesi Müfettişi olur. Beden eğitimi dersinin kız okullarında verilmesine ve spor kulüpleri kurulmasına öncülük eder.
O yıllarda yurt dışında Bahar Bayramı adı altında halk kitlelerine yönelik gençlerin spor hareketlerinin sunumu vardır. 1916 yılında şu anda Fenerbahçe Stadı'nın olduğu yerdeki Papazın Çayırı denilen mevkide bir İdman Bayramı düzenler. Bu bayramın marşı olarakta İsveçli Felix Corling'in “Tre trellande jantör-üç şinanay şırfıntı” olarak bilinen bestenin yani Gençlik Marşı'nın Türkçe güftesini Ali Ulvi Elöve'ye yazdırır. 1917'de tekrar yapılan İdman Bayramı 1928'e kadar savaş şartları sebebiyle tekrar edilemez. 1928 yılının Mayıs ayından itibaren ise İdman Bayramı Jimnastik Bayramı olarak kutlanmaya başlar.
1935 yılının Mayıs ayında Beşiktaş Jimnastik Kulübü bir Atatürk Spor Günü organize etmeye karar verir. Bu kararını Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin de desteğini alarak kamuoyuna açıklar. Böylece Gençlik ve Spor Bayramı ilk defa 24 Mayıs 1935'te Atatürk günü olarak tasarlanmış olur. Kulüplerden gelen bu tekliflerin ardından Türkiye İdman cemiyetleri ittifakının kuruluşunda önemli katkıları olan Ahmet Fetgeri Bey Atatürk gününün tüm gençliğe mal edilebilmesi için 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı adı altında her yıl yapılmasını teklif eder, ilk kutlamalar aynı yıl yurdun dört bir yanında gerçekleşir. Kutlamaların milli bayram niteliğine dönüşmesi ise 20 Haziran 1938 Tarihli 2739 sayılı kanuna eklenen bir fıkra ile resmiyet kazanır.
Milli Mücadele döneminin ilk bayramı Büyük Millet Meclisi'nin açılışının birinci yıldönümünde kararlaştırılan 23 Nisan’dır. İkinci bayram saltanatın kaldırıldığı günü esas kabul eden ve 1923'ten itibaren kutlanmaya başlanan, 1935’te kaldırılan 2 Kasım Hakimiyet Bayramı olmuştur. Üçüncü bayram 1925'te Milli Gün olarak kabul edilen ve Cumhuriyet'in ilanının kutlanmasını esas alan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’dır. Dördüncü bayram ise 1926'dan itibaren ordu ve donanma tarafından Zafer günü olarak kutlanması istenilen 30 Ağustos Zafer Bayramı’dır.
1926'ya kadar yasalarla kabul edilen dört milli bayram niteliği itibarıyla 19 Mayıs’tan farklıydı. Hepsi de tüm toplum tarafından bilinen çok önemli olaylara eşlik etmişti. Millet Meclisi açılmış, Saltanat kaldırılmış, Cumhuriyet ilan edilmiş ve düşman karşısında büyük bir zafer kazanılmıştı. 19 Mayıs’ı özel yapan ise Nutuk’un “1335 senesi Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Vaziyet ve manzarai umumiye:.....” diye başlayan ilk cümlesidir. 19 Mayıs, genel durum ve görünümü karanlıktan aydınlığa geçiren ilk adım olarak Bayram olmayı hak etmiştir.