NURAY ÇAĞLAR

NURAY ÇAĞLAR

MASAL DEMEYE DİLİM VARMIYOR

Bu öykü ne kadar doğrudur bilmem…

Ama bu tür öyküleri seviyorum ve etkileniyorum…

Sosyal medya benzeri birçok yaşanmışlıklara dolu…

Aslında gerçek olmasa da mutlaka bir insanlık dersi alabileceğimiz anlatılar bunlar…

Eskilerin “dedem korkut hikayelerinin” 21. Yüzyıl uyarlamaları gibi…

Aslına bakarsanız içimizdeki insanın özleminin bir yansıması…

Bu öykü gerçek olsa da olmasa da içimiz ısıtan yaşanmışlıklar…

Her satırında “nerede o eski insanlık” diye hayıflandığımız, anılar…

Belki bu öyküler bize teknolojinin getirdiği aymazlıkla unuttuğumuz insanlığımızı hatırlatmak için bir vesile…

İşte size sosyal medyadan iç ısıtan, bu arada kara kara düşündüren, imkansız bir hayat öyküsü.

İmkansız diyoruz çünkü “eskiden olabilirdi şimdilerin sonradan görme zenginleri böyle şey yapar mı” diye soruyoruz.

Yapar yapmaz ama öykü güzel ve bize üst üste iki insanlık dersi birden veriyor.

Acaba okuduktan sonra düşünür bizde böylesi bir iyiliğin çok küçük bir örneğini yaşatabilir miyiz?

Aslında zor değil, ama şimdilerin ekonomisi içinde biraz zor…

Çünkü “çünkü milyar dolarla değil daha azıyla mesela milyon dolarla mutlu olabiliriz” diyerek mütevazilik sergileyen zenginlerimiz var ya, işte ondandır sıkıntımız…

Gelin şimdi bu sımsıcak öyküyü okuyalım:

xxx

Üniversite 1. sınıftaydı. Ekonomik durumu iyi değildi. Ailesi elinden geleni yapsa da yeteri kadar para gönderemiyordu. Mühendislik okuyordu. Çok acıktı, çarşıda bir lokantaya girdi;

- "Az kuru alabilir miyim? “ dedi.

Elindeki parayı tedbirli harcamak zorundaydı. Lokantacı halini anladı. Ağzına kadar dolu bir tabak kuru, bir de pilav getirdi. Parasına gelince, sadece az kuru parası aldı. Talebe hergün “az" dedi; lokantacı çoook verdi. Yıllar geçti, okul bitti. Yıllar daha da geçti. Talebe işi gücü yerinde zengin bir mühendis oldu.

Aklına bir gün "az kuru" geldi. Atladı okuduğu şehre gitti. Çarşıda lokantanın olduğu yere geldiğinde Baktı ki lokanta yok. Hemen esnafa sordu:

- "Buradaki lokanta nerede, sahibi nerede?“ Esnaf,

- “Lokanta kapandı, amca da az aşağıda oturuyor.” dedi. Tarif ettiler. Talebe gitti evi buldu. Kapıyı çaldı. Amca kapıyı açtı.

-"Buyurun”

- “Amca ben yıllar evvel burada okudum. Hep az istedim, sen çook verirdin. Amca talebeyi hatırlamadı. O her talebeye öyle yapardı.

- "Hatırlamadım oğlum, yıllar oldu." dedi. Talebe,

- "Burada oturuyorsun galiba, ev senin mi amca dedi?" Amca,

- "Yok oğlum kira, hanım ben idare ediyoruz." dedi.

 Talebe,- “Peki” dedi ve; Gitti ev sahibini buldu.

Evi satın alacak kadar zengindi ve alıp amcaya verdi. Üstüne hatırı sayılır bir miktar para da bıraktı. Amca,

- “Aman oğlum ne yaptın? Ne gerek vardı bu kadarına?” dedi.

Talebe;

- “Amca, senin az kurun olmasaydı ben aç yatar, aç kalkardım. Belki okulu bile bitiremezdim. Şimdi öyle zenginim ki! İnan benim sana verdiğim, senin bana verdiğinden daha değersiz. Sen hakkını helal et o bana yeter.”

 xxx

Öykü güzel…

Ama sadece masallarda rastlanacak bir şeymiş gibi geliyor…

Eğer bu öykü doğruysa, hem o lokantacının elini öpmek lazım, hem de mühendis beyi saygıyla selamlar gerek…

Dedem korkut masallarında var; gökten 3 elma düştü…

Galiba bu öykü işte tam bu öykü…

Masal demeye dilim varmıyor…

<