MELÂHID ZÜMRESİNDEN ÂRIMIZ VAR"
“Sûbût-ı şer'le olduk muvahhid
Melahid zümresinden arımız var
Güruh-ı peyrev-i şer' -i resulüz
Tarik-i hakta istikrarımız var
“Melâhıd” kelimesi mülhid’in çoğulu, yani inanmayanlar, imansızlar demek. Hurufi şairlerden Arşî’nin inkar edenlerden utanmamız var, hakkın rızası için çalışır dururuz diyerek yazdığı bu satırlar, Hurufiler’in ve Hurufiliğin din dışı olduğunu düşünenlere aslında bir cevap olmuş. Bizce zaten “din dışıdır!” demek meselenin kolayına kaçmaktır. Oysa okumak ve şunu anlamak lazım: Bir dînin farklı farklı yorumlarının olması, o dînin zenginliğindendir.
Gelelim bugün anlatmaya niyetlendiğimiz Hurufilik inancına. Hurufilik, XIV. yüzyılın ikinci yarısında İran Esterâbâd’da Fazlullah Esterêbâdi’nin kurduğu bir senkretik mezhep, İslam’ın mistik bir yorumudur. Ortaya çıktığı dönem Timur’un insanlara kendilerini değersiz hissettiren zalim hükümranlığının olduğu dönemdir. Hurufiler temel felsefelerinde insana önem veren insanı değerli bulan anlayışın sebeplerinden biri de budur. İnsanın yüzündeki uzuvlarda gizli olduğuna inandıkları birtakım harflerin Allah’ın ismini oluşturduğuna inanırlar.
Hurufilik için “Batıni”dir (kısaca kur-an’ın görünmeyen bir anlamı olduğuna inanmak) diyenlere, bizzat Fazlullah’ın Nevnâme, Muhabbetnâme-i İlahi gibi eserlerinde “şeriat’ın “zahirine” (kur-an’ın görünen anlamı) uyulması” için verdiği öğütler Hurufiliği sadece Batıni olarak yorumlamanın yanlışlığını da gösteriyor. Ancak şöyle bir gerçek var, Hurufiler Kur-an’da geçen harflerin, sayıların görünmeyen bir anlam içerdiğine inanırlar ve onların diziliminden yeni kavramlara ulaşmaya çalışırlar. Bu yüzden görünmeyenle de ilgilenirler dolayısıyla Batıni bir tarafları da vardır.
Fazlullah’a dönelim, kendisi bazı taraftarları tarafından mehdi olarak ilan edilince dönemin ileri gelen dinî otoriteleri Fazlullah’ın idamına karar verdiler. Diğer bir görüşe göre Fazlullah’ın idamı, Timur’a gönderdiği haksız güç kullanma, şahsi menfaatleri bir kenara bırak uyarılarını içeren mektup yüzünden gerçekleşmiştir. Bu infazdan sonra o güne kadar yönetime herhangi bir başkaldırıda bulunmamış olan dinî çevre, örgütlenerek Timur’dan initkam almak için isyana kalkışırlar. Dönemin ile gelenleri isyanları, Hurufi taraftarlarını idam ederek, işkence yaparak ama çoğu zaman yakarak bastırmışlardır.
Bu şekilde baskılara, siyasi kovuşmalara maruz kalan Hurufiler Anadolu taraflarına göç etmişlerdir. Hurufiler buralarda başka tarikatlar altında gizlenmiş ve inançlarını yaymışlardır. Böylece ileri gelen Hurufi düşünürler fikirlerini Anadolu’ya yaymaya başlamışlar özellikle XV. Yüzyıl’da Anadolu ve Balkanlarda çok etkili olmuşlardır. Özellikle İmadeddin Nesimi çok geniş bir propaganda faaliyeti yürütmüş, halifeler yetiştirmiş, ve bu halifeler Fatih Sultan Mehmed’in sarayına kadar girmişler Sultan’ın iltifatlarına nail olmuşlardır. Veziriazam Mahmud paşa ise bu durumdan çok rahatsız olmuş ancak Padişah’ın tepkisinden çekindiği için onları saraydan kovmaya cesaret edememiştir. Neden sonra Veziriazam, Hurufilerin “hulûl” inancına (Allah’ın evren ve insanla bütünleştiği inancı) sahip oldukları gerekçesiyle Sultan’ı ikna etmeyi başarmış ve daha sonra Edirne’de şimdiki Üç Şerefeli Camii’de Hurufilerin idam edilip sonra da yakılmalarına hüküm verilmiştir.
Burada ufak bir parantez açmalıyız. Ahmet Yaşar Ocak bu yakılma iddiasına temkinli yaklaşmamız gerektiği konusunda uyarıyor; bilindiği gibi İslam ceza hukuk’unda yakarak ceza vermek yoktur. Osmanlı İmparatorluğu’nda da zındık olarak görülen kimseler yakılarak infaz edilmemişlerdir. Dolayısıyla Taşköprülüzade’ye ait olan bu yakılma iddiası ne kadar doğru bilemiyoruz.
Dinler tarihi çalışması zor bir konu. Özellikle Tasavvuf ve Tarikatlar tarihi her ne kadar Osmanlı tarihi çalışan birinin akedemik ufkunu açsa da koca bir derya olan çalışma sahasını daha da kalabalıklaştıran bir alan. Dolayısıyla seçeceğiniz herhangi bir konuda olabildiğince derli toplu ve kapsayıcı hatta doktriner niteliği olan bir literatüre ulaşmak, bu koca deryada kaybolmanızı engelliyor. Üstelik birkaç görüşe değil, bütün görüşlere hakim olmuş oluyorsunuz. Konumuzla ilgili olarak, Fatih Usluer’in 14.000 Farsça Osmanlıca nüshaları karşılaştırdığı yaklaşık 7 yıllık yoğun bir çalışmanın ürünü olan “Hurufilik” kitabı böyle bir kitap. Sevgili okuyucuya, özellikle İslam’ın böylesi senkretik, mistik yorumlarını merak eden okuyucuya, naçizane bir tavsiye.
(alıntıdır.)
[1] Fatih Usluer’in Farsça’nın hemen her lehçesine çalışarak arşivlerde verdiği emekler sonucu, Hurufi şairlerden Arşî’nin Divânından çözümleyerek kitabına eklediği kısım.