Mermer Kaplı Köşk
Erguvan diyarı İstanbul'un dününü ve bugününü anlatan her çalışma daha güzel bir geleceği inşa edecek büyük bir adımdır.
Geçmişini bilmeyen insan hafızasını yitirmiş gibidir aslında. Geçmiş değerlerine sahip çıkamayan toplumlar fay hattında yaşıyor gibidir. En ufak bir sarsıntıda yok olmaya mahkûmdurlar.
Amacım Doğu Roma, Bizans Osmanlı İmparatorluğunun başkenti olmuş ve kıtaların, denizlerin ticaretin buluştuğu bu güzel şehrin tıpkı Londra, Paris, Frankfurt gibi tarihinin zenginliklerine yaslanan ve onları yaşatan dinamik bir ticaret ve finans merkezi olması yolunda katkı sağlamak.
Yazılarımla bir yanda eski kentin tarihsel güzelliklerini, geçmiş miraslarını öne çıkarırken, aynı zamanda İstanbul'a geçmişten günümüze katkı sağlayan tüccar ve iş adamları ve nesli tükenen sanatçıların İstanbul öykülerini elimden geldiğince paylaşmak.
Bu anlayışla İstanbul sokaklarında geçmişten günümüze gelmeyi başaran muhteşem güzellikteki mekânları ve onlara sahip çıkan değerli kuruluşları ve girişimcileri desteklemek. Umarım sayıları gün gittikçe artar.
Bu hafta sizler için araştırdın; Orta okulu bitirdiğim Kadıköy Kız Lisesi’nin benim zamanımda Yönetim Binası olarak kullanılan Mermer Köşk’ün hikâyesi ve Geriye dönük olarak anlayamadığım ve üzüldüğüm konu ise; Burası bir eğitim kurumu fakat biz öğrencilere hocalarımız bu binanın değerini ve hikâyesini hiçbir zaman anlatmamaları. Keşke tarihi binalarda okuma şansını elde eden çocuklara bu binaların değerini hikâyelerini hocalarımız aşılayabilselerdi. Bizlerde ileride mevki sahibi olduğumuzda bu değerlere daha fazla sahip çıkmaz mıydık? Sonuçta bu binalar geçmişten bizlere emanet gelecek kuşaklarında bu muhteşem güzellikleri ve hikayelerini bilmeye öğrenmeğe hakkı var. Ne olur hep birlikte bu kimimizin zamanında okulu olan kimimizin ise sokağının başında bulunan veya iş yerine giderken hayranlıkla seyrettiğimiz eskiyi tatmamızı anlamamızı sağlayan önemli değerlere sahip çıkıp çürüyüp yok olmalarına seyirci kalmayalım.
1886 Mermer Köşk İlk sahibi j. Barker
1886 yılında James Baker adlı bir İngiliz tarafından yaptırılmıştı. J. Baker uzun yıllar ailesi beraber bu köşkte yaşamışlardı.
1860 Gazi Ahmet Muhtar Paşa Mermer Köşkü oğlu için satın aldı
1860 yılında Harbiye'yi birincilikle bitirip sadrazam oldu. Önemli bir bilim ve eğitim insanıdır. Uluslararası saat sistemi ve miladi takvime geçmeyi öneren ilk Osmanlı yöneticisidir. Darüşşafaka Cemiyeti'nin kurucularındandır. Oğlu için satın aldığı köşkün ileride Moda’nın en önemli değerli okullarından birisi olması güzel bir tesadüf…
Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın oğlu Mahmut Muhtar Paşa da babasının izinden gitti. Bahriye Nazırı oldu. Mısır Hidivi İsmail Paşa'nın kızı Prenses Nimetullah Sultan ile evlenerek köşke yerleşti. Bu yerleşim, o zamana kadar yabancıların ikamet ettiği Moda'ya Türk ailelerin gelmeye başlaması açısından önemli bir gelişmeydi… Köşk 1897-1929 yılları arasında burada yaşayan Mahmut Muhtar Paşa adıyla anıldı.
Mahmut Muhtar Paşa Köşkü Nerede?
Moda Caddesi ile Mühürdar’ın deniz kıyısı arasındaki 16 dönümlük araziye yapılmış olan muhteşem köşk, Mahmut Muhtar Paşa’nın eşi Nimetullah Hanım’a aitti. Mahmut Muhtar Paşa ‘nın babası Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Mısır fevkalade komiseri olarak 23 yıl Mısır ‘da kalmış, bu esnada oğlu Mahmut Muhtar Muhtar Bey Hidiv İsmail Paşa’nın kızı Nimetullah Hanım’la 1896 yılında nişanlanmıştı. İstanbul’a dönen nişanlılar gene Hidiv İsmail Paşa’ya ait olan Emirgan Yalısın’da 1897’de evlenmişlerdi.
Mermer Konak 1897’de Rum asıllı Dimitri Velademi’den, Mahmut Muhtar Paşa’nın eşi ve Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kızı Prenses Nimetullah Hanım tarafından satın alınmıştı.
Alfred Frederic James Barker zamanında Mermer Köşk
Mermerlerle kaplı olduğu için Mermer Konak olarak da adlandırılan köşk, 1886 yılında James Baker adlı bir İngiliz tarafından yaptırılmıştı. J. Baker uzun yıllar ailesi beraber bu köşkte yaşamışlardı. 1895 yılında İstanbul’da korkunç bir deprem oldu.
Bunun üzerine aile Yeniköy’de Avusturya Sefareti’nin yanındaki villaya taşındılar. James Barker’ın kızı Marianne’ın hatıralarından ailenin üç ay süre ile Mermer Konak’tan ayrılarak Yeniköy’e gittikleri ve Avusturya Sefareti’nin yanında güzel bir villaya taşındıkları anlaşılıyor.
Mermer Konak’da dokuz on yıl oturan Barker ailesi 1895’ten sonra İstanbul’dan ayrılarak Esher’e gidip yerleşmiş ancak anılardan anlaşıldığına göre her zaman Moda’da ki Mermer Konak’ın hasretini çekmişlerdi. Çünkü Marianne bu anıları yazdığında 82 yaşındaydı. Belkide deprem korkusu onların Türkiye’den ayrılmalarına neden olmuştu.
Mermer Konak’ta Mahmut Muhtar Paşa Dönemi
Mahmut Muhtar Bey’le evlenen prenses Nimetullah Moda’daki Mermer Konak’ı satın aldıktan sonra köşkün etrafındaki arsaları , evleri ve dükkanları da almış.
Mermer Konakta Teknoloji
Her tarafı beyaz mermer kaplı binaya Mermer Konak denilirdi. Görkemli yapının salonları, odaları, üst kata çıkan merdivenin beyaz mermer basamak ve gene işlemeli mermer korkulukları, enli meşe parkeleri, desenli yüksek tavanları, porselen ve bronzdan yapılmış kapı tokmakları gerçekten güzel ve zevkli seçilmişti. Bahçede selamlığı, mutfağı, personel odaları ve Paşa tarafından sonradan yaptırılan bir kapalı maneji vardı. O yıllarda İstanbul’da elektrik olmadığı için selamlığın arka tarafına bir jenaratör konmuştu. Büyük bir makine çalışarak kayışla dinamoyu çevirir, aküler şarj olur ve köşke elektrik temin edilirdi.
Bahçeden Moda Caddesi’ne üç tane kapı açılırdı; ortadaki çift kanatlı kapı büyük olup, onun iki yanındaki küçük kapılar demir motiflerle işlenmiştir ve ortalarında M.M harfleri durmaktadır. Kapının iç tarafında birbirinin aynı iki oda biri bekçi kulübesi, diğeri su haznesi idi. Bahçede büyük bir sera vardı. Ayrıca ahırlar, arabalıklar, eşya koymak için depo inşa edilmişti. Mühürdar’daki deniz tarafına yapılan iskeleden Paşa muş ile karşı tarafa geçer, Serasker binasına, yani hala İstanbul Üniversitesi olarak kullanılan Beyazıt’taki binaya giderdi.
Mermer Konak’ın bir çok çalışanı vardı. Konakta kalfalar, haremağası, seyis, şoför, bekçi, kapıcı, bahçıvanlar çalışırdı.
Mahmut Muhtar Paşa Eğitmendi
Mahmut Muhtar Paşa,1866’da babasının Molla Gürani’deki köşkünde doğmuş, Galatasaray Listesi’ni bitirdikten sonra Harbiye’ye devam etmiş, Almanya’da ki Metz şehrinde gönderilerek 1888’de teğmen rütbesiyle buradan diploma almıştı. Türkiye’ye döndükten sonra Harbiye’de ders verdi. Bu esnada babasının Feneryolu’ndaki köşkünde yaşıyordu.
Paşa genç dinamik son derece yakışıklı fakat asabi bir insandı. Çabuk parlar ama öfkesi çabuk geçerdi. Çocuk yaştan itibaren yabancı mürebbiyelerle yetiştiği için Fransızca ve Almancayı ana lisanı gibi bilir, Arapça ve İngilizce de konuşurdu. Prenses Nimetullah Hanım’la evlendikten sonra Moda’daki Moda’daki Mermer Konak’ta oturmaya başlamıştı. Biri kız, dördü erkek beş çocuğu olmuştu.
Paşa’nın kızı Emine Hanım, çok iyi yetişmiş, hemen hemen bütün Batı dillerini ana lisanı gibi konuşan, ciddi, entelektüel, biraz mağrur, ebeveynine ve özellikle annesinin görüş ve bilgisine hayran bir genç kızdı. Müşir Fuat Paşa’nın oğlu Hulusi Fuat Turgay’la evlendi ve köşkün iki katlı selamlık bölümünde oturmaya başladı.
Paşa’nın hanımı Prenses Nimetullah son derece otoriter, akıllı, zeki, çocuklarına ve eşi Mahmut Muhtar Paşa ‘ya düşkün, fakirlere yardımcı fakat köşkün içinde ve dışında çalışan personele karşı biraz katı tutuma sahipti. Bu taviz vermez tutumu köşkte meydana gelen bir faciaya da sebep oldu.
Mermer Köşkte Üzücü Olay
1911’de bir bayram sabahı Mahmut Muhtar Paşa, köşkün selamlık kısmında erkek misafirler ile bayramlaşırken, eşi Prenses Nimetullah Hanım da misafirlerinin ziyaretini Mermer Konak’ın alt kat salonunda kabul ediyordu. Güzel bir bayram sabahı başladı. Prensesin Selma ve Yegane isim iki yardımcısı vardı. Selma ince zarif bir kızdı. Her zaman saman rengi, üzeri isim işlemeli elbiseler giyer, narin vücudu bir başak görüntüsü sergiledi. Yegane ise esmer, ufak tefek , çok tatlı bir kızdı. Ekseriya açık mavi saten elbiseler giyer, simsiyah saçlarıyla çok çekici görünürdü. BU iki genç kız her an prensesin yanında bulunurdu.
Prenses Nimatullah’ın misafirleri ile samimi ,neşeli saatler geçirdiği bayram gününde, orta kata çıkan merdivenin alt basamaklarında ayakta duran iki üç emektar kalfanın suratlarının asık olması ve birbirleriyle çok hafif bir sesle fısıltı ile konuşmaları dikkatini çekti. Görünüşe bakılırsa durum pek hayra alamet değildi. Herkesin sakladığı olay bir müddet sonra ortaya çıktı. Selam ve Yeğane zehir içerek intihara teşebbüs etmişler, koma halinde yatıyorlardı.
Anlatıldığına göre olay şu şekilde cereyan etmişti; Prenses en kıymetli takılarını ufak bir çekmece içerisinde karyolasının altında saklar, anahtarını da ince bir zincirle boynuna asardı. Selma bir anahtar uydurarak çekmeceyi açmış Yeğaneyi’de suç ortağı yaparak bazı mücevherlerini almışlardı. Vaziyet öğrenilince bu iki kız utançlarından zehir içerek hayatlarına son vermek istemişlerdi. Eve çağırılan doktor elinden geleni yapıp, sabaha kadar bu iki hastanın başında beklemiş, fakat onları kurtarmak mümkün olmamıştı.
Gençlerin bu hazin ölümü konakta yaşayanların derinden yaraladı. İkisi de hayat dolu, çok terbiyeli ve herkes tarafından sevilen insanlardı. Fakat Mahmut Muhtar Paşa’nın babası Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın Feneryolu’daki köşküne gelen bilgiler daha değişikti. Birisi Feneryolu’nda diğeri Moda’da olmasına rağmen baba- oğul köşkleri iç içe yaşar, personel devamlı birbirlerine gidip gelirdi. Bu yüzden Moda’da geçen hazin olay Feneryolu’nda hemen duyulmuş fakat yorumu başka türlü yapmıştı.
Prensesin mücevherlerinde eksiklik hissedilince şüpheler bu iki kızın üzerinde toplanmış, konuşturmak için çok ağır işkenceye tabi tutulmuşlardı. Selma ile Yegâne işkenceler ellerine geçirdikleri süpliyeyi içip ölümü tercih etmişlerdi. Yapılan işkencelerin anlaşılmaması için kızlar komada oldukları halde hastaneye nakledilmemişler, polise de haber verilmemişti. Kaybolan Mücevheratların bu kızların üzerinde olduğuna dar bir bilgi yoktu. Nerede oldukları da bilinmiyordu. Gerçeğin ne olduğu tam olarak anlaşılmadan olay kapandı.
Köşkteki sır
Büyük konakların, köşklerin dokunulmazlıkları olan bir koloni gibi hayat sürdüğü o dönemlerde bu tip ölümlere rastlamak pek ender bir durum değildi. Fakat bahçe duvarını etrafa yayılmazdı. Köşklerin öyle bir havası vardı ki içinde yaşayanları sarar, dış dünya ile ilişkilerini keserdi. Efendisi de çalışanı da dışa açılmaktan hoşlanmaz , bu kuralın dışına çıkanlar da köşkte barınamazlardı. Zavallı Selma ile Yeğane’nin de trajik sonları bu kuralın katığı içinde resmi makamlara intikal ettirilmeden unutulup gitti.
Paşa, nazırlığı sırasında Osmanlı Donanması için İngiltere'ye 'Sultan Osman' ve 'Reşadiye' zırhlılarını sipariş edip bedelini ödemişti. Ancak bu gemiler Osmanlı'ya teslim edilmedi. Paşa 'hazine hakkının kaybına sebepten yargılanıp suçlu bulundu. Bedelini faiziyle ödemesine karar verildi. 22 bin altını ödeyen Paşa, 'ailesinin adına leke sürüldüğü için' ülkeyi terk edip Mısır'a yerleşti. 1935'te bir gemi yolculuğunda hayatını kaybetti. Felaket bununla bitmedi aile için. 1952'deki Mısır ihtilalinde varlığını kaybeden aile İstanbul'a döndü.1959'da Bakanlığın Oldu
Paşa Mısır’a gittikten bir iki sene sonra hem Moda’nın hasretini çekmeye başlamış.
Hem de Mısır’ı idare eden Hıdiv Ailesine karşı halkın memnuniyetsizliğini kıpırdanışı hissederek, İstanbul’daki vekili Avukat Alaeddin Nasuhioğlu ‘nu bir vesile ile Kahire’ye getirttiği günlerde “Bu Araplar bizi Mısır’dan kovacaklar ben bunu hanıma anlatamıyorum” demişti. Mahmut Muhtar Paşa 1935’te İsviçre’ye gitmek için İstanbul’dan vapura bindi ve ecel onu bu yolculukta yakaladı. Prenses Nimetullah bir daha Moda’ya dönmedi.
Beş çocuğundan büyüğü Emine Hanım ile en küçüğü Alaeddin Bey hayatta kalmış, bu iki kardeşin de araları açılmıştı. Sonunda büyük bir müzayede ile köşkün paha biçilmez eşyaları satıldı. Köşk de 1,5 milyon lira bedelle Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilerek Kadıköy Lisesi oldu.
Paşa ‘nın “Araplar bizi kovacak” şeklindeki endişeli her ne kadar kendisinin 1935 ‘te ve eşi Prenses Nimetullah 1945’te bu dünyadan ayrılmalarına kadar gerçekleşmemişse de Necip ve Nasır ihtilaleri ile son Kral Faruk Mısır’dan çıkarıldı. Hidiv ailesinin tüm mallarına el konuldu. paşanın hayatta kalan çocukları tüm mal varlıklarını yitirdi.
Köşkün Bahçesindeki At Heykeli.
Mermer Konağın Mühürdar tarafındaki kapısı ile konak arasında muhteşem bir at heykeli bulunuyordu. Nimetullah Hanım Abraham Paşa’nın Boğazın iki tarafındaki çiftliklerini satın almıştı. At heykeli bu çiftliklerin Anadolu tarafındaki bölümünden Feneryolun’daki Gazi Ahmet Muhtar Paşa bahçesine getirilerek hala Ekdal Sokağı’ndaki 7 Numaralı Kibar Apartmanının bulunduğu yere kondu. O zamanlar bu arazi çam, çitlembik ve kestane ağaçlarıyla kaplıydı. Heykel bu ağaçların arasına yerleştirildi. Bit müddet orada kaldı.
Heykel 1864 ‘te heykeltraş Louis Daumas tarafından yapılmış, F.Thiebaut kalıplarını hazırlamış , j.Rovillard da büyük bir ustalıkla tunçtan dökmüştü . Heykelde heybet, zerafet güzellik birleşerek inanılmaz bir görüntü sergiliyordu.
Mahmut MUHTAR Paşa heykelin naklini MODA daki köşke naklini istedi. Yollarda fazla dikkat çekmemesi için hasıra sarılmasını ve çok erken saatlerde yola çıkarılmasını stresi.
Dediği gibi yapıldı ve Mermer Konak’ta daha önce hazırlanmış olan çiçekler ile bezenmiş göbeğin ortasına yerleştirildi.
Heykel köşke muhteşem bir görüntü veriyor, sokak tan geçenler kapının parmaklıklarına dayanarak seyretmekten kendilerini alamıyorlardı. Heykel burada 20 yıl kaldı. Yıllar ilerleyip ailede tek tek ölümler başlayınca pek çok şey el değiştirmeye başladı. 1950’de heykeli Hacı Ömer Sabancı satın aldı ve Emirgan’daki köşke götürdü hala orada…
Umarım geçmişten günümüze gelmeyi başarmış mimarisi ve yaşanmışlıkları ile tarihimize ışık tutan bu güzel köşke sahip çıkılır ve bizden sonraki nesillerde görme şansını elde ederler. Anadolu yakasındaki çok önemli konakların günümüze taşıyan annemin de hocası olan Çok değerli hoca Müfid Ekdal’a binlerce teşekkürler.