Osman Güvenir

Osman Güvenir

MÜCADELEMİZİN EN ZOR DÖNEMECİNDEYİZ

Toplumlararası görüşmelerde beşli konferansa doğru yol alırken, nedense

hepimizin içinde bir ürperti ve bir korku var. Hiç beklemediğimiz bir sonuçla karşılaşır

mıyız diye endişe ediyoruz, hepimiz de.

O “Beklenmedik sonuç” ne olabilir diye de düşünüyorum...

Galiba bugüne kadar hiç bu noktaya gelinmemiştir ikili görüşmelerde. Bir diğer

deyişle garantörlerin de katılımcı olacağı bir görüşmenin gerçekleşmesi için yıllarca

konuşuldu ama Rumlar hiçbir zaman bu görüşe sıcak bakmadı.

Hal böyle iken...

Bu davaya kan ve can vermiş insanlar kendi aralarında konuşurken, “Türkiye

bir taviz verir ve bütün yaptıklarımız, bütün mücadelemiz boşa gider mi?” sorusunu

sorarlar birbirlerine. O soruyu sorarken, Türkiye’ye güven duymadıklarından değil, dış

politikada özellikle Türkiye çıkarlarının söz konusu olduğu ortamlarda herşeyin

olabileceği gerçeği geçiyor insanların kafasından.

“Gerçekte Kıbrıs Türkü’nün en büyük güvencesi ve huzuru, Türkiye’nin etkin

garantisi ve adadaki Türk askerinin varlığıdır. O bakımdan kimsenin huzursuz

olmasına gerek yok. Türkiye bizi satmaz” diyenler de çok.

Bazen de şunu sorarız kendimize!

“Kuzey Kıbrıs toprakları artık bizim mi?”

O sorunun yanıtı da çoğu zaman şöyle verilir:

“Hayır! Artık KKTC toprakları bizim değil, Türkiye’nin malıdır. Yarın Kıbrıs

sorunu sağlam bir kazığa bağlanmazsa, Türkiye’nin stratejik avantajları da ortadan

kalmatehlikesi doğarsa? Türkiye güneyinde bir tehlike bırakır mı?”

Hep bu sorular karmaşası içinde Kıbrıs Türkleri gelip giderken, “Acaba beşli

konferans bize ne getirecek, ne götürecek?” sorusu da geçiyor kafalarından.

Mesela Rumlar arasında yapılan son anketten, Türk askerinin adadan gitmesi

görüşü çıktı. Kimileri de adanın tamamen askersizleştirilmesi gerektiğini de söyledi.

Bu ankete katılan Rumların huzursuzluğu güvensizlik mi?

Hele bir durun bakalım... Bir anket de biz yapalım bizim tarafta da neticeyi

görelim.

Şayet Türklerin çektiği acıları ve katliamları bir soru olarak ankete koyarsak,

hangi Türk “Garantiler kalkmalı, Türk askeri adadan gitmeli” diyecek Allah aşına?

Tek bir Türk tahayyül edemiyorum garantilerin kalkmasına ve Türk askerinin adadan

gitmesine evet diyecek.

Gidişata bakıyoruz da yine de huzursuzluğumuzu gizleyemiyoruz.

Garantörlerin ortaya koyacakları veya uzlaşma noktalarının ne olacağı belli

değil. Türkiye dışındaki diğer garantörler, bizim gözümüzle ve bizim duygularımızla,

hatta bizim çetkiğimiz acılarla bakmaz olaya. Onlar “Kıbrıs sorunu çözülsün de nasıl

çözülürse çözülsün. Yeter ki bu çözümde garantörlükler ortadan kalksın, adadaki

Türk aserki de çekip gitsin” diyecekleri aşikardır.

Yunanistan’ın garantörlüğü ne?

Adamlar önce kendi kıçlarını kurtarsınlar, sonra gelip Kıbrıs Türklerinin

garantörlük haklarını ellerinden alsınlar.

2

Yunanistan madem garantördü, neden Türk ordusunun mecbur kaldığı savaşa

katılıp, “Dur arkadaş ben de garantörüm” demedi? Dese ne yazardı veya ne

yazmazdı.

Yunanistan da, Kıbrıs Rumları da zavallıdırlar birçok insanın gözünde. Geçitkale

olayları öncesinde Grivas marifetiyle yığmış oldukları Yunan askerlerini de unutmadık.

Ve dahaları...

O Yunanistan değil miydi 20 Temmuz, Türk çıkarmasından sonra NATO’dan

istifa edip ayrılan?

Lakin bu konu masaya geldiğinde, dönemin NATO Genel Sekreteri Joseph Luns

şöyle demişti, gazeteciler kendisine bu konuda ne düşündüğünü sorduklarında.

“Yunanistan’ın NATO’dan çıkması önemli değil. Önemli olan Türkiye’nin

NATO’dan çıkmamasıdır.”

Bunun nedenini sorduklarında şu kıyaslamayı yapmıştı NATO Genel Sekreteri:

“Bu niçin söylüyorum? Çünkü Yunan askeri bir savaş esnasında silahını

bırakıp arkasına bakmadan savaş meydanından kaçar. Ama Türk askeri öyle

değildir. Ölümüne düşmanla savaşır. Mermisi biterse, süngüsüne sarılır. Süngüsü

de kırılırsa, bu kez yumruklarını kullanır. O nedenle Türkiye’nin NATO üyeliği ile

Yunanistan’nın durumu kesinlikle kıyaslanamaz.”

İşte öylesine bir görüntü var ortada. O dönemdeki görüntü ne ise, şimdiki

görüntü de odur. Yunanistan AB üyesi oldu ne ne oldu? Veya güney Kıbrıs... Her ikisi

de iflasın eşiğine gelmedi mi? Hatta Yunanistan krizden çıkmak için bazı adalarını

satışa çıkarmadı mı?

Gerçekte Kuzey Kıbrıs toprakları artık Anavatan’ın bir toprağıdır. Her ne

kadar Türkiye coğrafyasına bağlanmamışsa da, gerçekte bu topraklar Türkiye

coğrafyasının bir parçası konumundadır ve stratejik açıdan da çok önemlidir.

Yani Rumların ve Yunanlıların keyfi olsun ve sırf çözüm olsun diye, Türkiye’nin

güney bölgelerini stratejik açıdan tehlikeye mi sokalım?

Herşeye rağmen hala huzursuzuz bu beşli konferanstan çıkacak sonuç

açısından.

Artık hakkımızda hayır demekten başka birşey gelmiyor içimizden.

<