Musiki, müzik, sema
Fıkıhçılara, hukukçulara bakılırsa musiki hakkında çok olumlu hükümlere rastlanmaz. En hoşgörülü ya da tavizkear olanda bile musiki hakkındaki görüşler ferahlatıcı değildir. Dinlerin değiştirilmesi aşamasında ticaret, seyahat, savaşlar çok etkilidir. Allah’ın son kanunu Kur’an’ın insanlara ulaştırdığı hakikatleri eğip bükmekte de tasavvuf adı verilen bir nizam devreye girdi.
Üniversitelerde tasavvuf kürsüleri, ana bilim dalları kuruldu. Batıda Mistikçilik var ya bizde de ona illa bir karşılık olmalı düşüncesiyle tasavvuf ete kemiğe büründürüldü. Hiç tartışılmaz bir durum var. İslam dinine İsrailiyat, mevzular, efsaneler, söylenceler tasavvuf yoluyla girdi. İsrailyat çalışmaları, misyoner çalışmaları tasavvuf alanına dahil oldu. Adım adım, gıdım gıdım İslam’ı başka renklere boyama faaliyetleri sinsice sürdürüldü.
Xxxx
Milli Mücadele yıllarında da tasavvuf hayırlı işlere dahil oldu bir koluyla. Ama diğer sayısız koluyla da dış güçlerin casuslarının sarıklı, cübbeli görünüm içinde faaliyet gösterdikleri bir alan oldu.
İslam alimi olmak, hadis, fıkıh, siyer, kelam, usul ilmi bilmek zor iş. Emek ister, zaman ister. Oralarda o sıfatları kazanmak da kolay değil. Ama bir tarikata mensup olunması hiç zor değildir. Tarikat içinde ilerlemek de zor değildir. Bu yüzden tasavvuf alanında her milletin casusu sureti Hak’tan görünerek faaliyetlerini sürdürdü.
Xxxx
Musikiye en sıcak yaklaşım da kelamcıdan, akaidciden, tefsirciden, usulcüden, fıkıhçıdan gelmedi. Hatta öyle bir yaklaşım sergilediler ki, musiki bile demediler, sema dediler. Sema nedir diyenlere de her seste, her hareket parçacığında yaratılışla, Allah ile, Resulü ile ilintilendirilen bir anlam yüklediler. Önceleri sema asla musiki anlamın ile örtüşmüyordu. Tasavvufun seması, dünya ehli Müslüman’ın musikisine karşılık Batının da music’i vardı. Şimdi köken bilimciler inceleseler ilginç sonucu görecekler. Batı Music kelimesini Arapça’nın Musikisinden almıştır. Biz tabi Arap düşmanlığıyla Musiki yerine Batının Music’ini biraz değiştirerekten Müzik diye almışız.
Xxxx
Mustafa Sabri Efendiye, Musa Keazım efendiye, Bediüzzaman’a göre musiki Allah’ı ve Resulünü hatırlatıyorsa caizdir, Fısk ve sefahate yaklaştırıyorsa haramdır. Ama tasavvuf içinde olup da musikiden uzak duran, musikinin yanında raksdan uzak duran yoktur. Musiki ve raks genellikle cinsel duyguları tahrik eder. Erkekler kadın sesiyle, kadınlar erkek sesiyle teganni dinleyemez fıkıha göre. Ama tasavvufta sorun değildir sesin hangi cinse ait olduğu.
Bugün hiçbir tasavvuf ehli bin sene önceki hemhalleri gibi anlam yüklemiyor semaya, sema şu anda musikidir, musiki de müziktir. Zaten baştan hedeflenen de bu durumdur. Günün birinde ayrı akan dereler birleşecek ve tek koldan akacaktır.
Dini musiki, müzik yapanlara bakınız. Hemen her makamdan, her usulden ilahi okuyorlar, dini çağrışımlı şarkı sözlerini terennüm ediyorlar. Çoğunda kalkıp oynamak gelir insanın içinden. Oynamaya bir başladı mı insan hele kadınlar, artık onları yerlerine oturtamazsınız.
Tasavvuf musikiyi alıp kabul etmiş, kendisiyle özdeşleşmiş ama İslam’a da yapmak istediği tahribatı yapmıştır.
Tasavvuf bir tarafıyla ahlaktır, az yemek, az konuşmak, az uyumaktır. Ama bunun için tasavvufa ihtiyaç yok. Hadisler, takvayı böyle tarif ediyorlar.
Tasavvufun öğrettiği ama dininin eksik bıraktığı bir konu varsa eyvallah tasavvufa ihtiyaç var. Ama din tamamlanmış, Peygamber de Veda Hutbesinde Allah’ı şahit tutmuşken, tasavvufun katkısına gerek olamaz.
Her eklenti bidattır ve eninde sonunda dine zarar verecektir.