Müttefik (II)
Birinci Dünya Savaşı esnasında Amerika’nın Almanya’ya savaş ilan etmesiyle gerginleşen ve birbirlerine savaş ilan etmemiş olsalar da 1917 baharında kesilen Türk-Amerikan ilişkileri Mondros Ateşkes Anlaşması sonrası tekrar canlanmaya başladı.
ABD’nin görevlendirdiği Lewis Heck adlı bir diplomat savaş sonrası İstanbul ve Anadolu’daki tüm gelişmeleri hükümetine aktarıyordu. Heck’in önerileri arasında Anadolu’dan daha iyi bilgi toplamak için İzmir, Adana, Sivas ve Halep gibi merkezlerde konsoloslukları tekrar faaliyete geçirmek vardı. Amerika’nın Doğu Akdeniz donanması komutanı Tuğamiral Mark Lambert Bristol İstanbul’a gönderildi.
Misyonerlerde perişan vaziyetteki Anadolu’da yardım faaliyetlerinde bulunmak ve yerel halkı etkilemek istiyorlardı. Ülkenin işgal altında bulunması misyonerler için iyi bir çalışma alanı oluşturmuştu. Milli mücadele güçleri Amerikanın eğitim, hizmet ve yardım kurumlarına karşı olumsuz bir tavır takınmadılar. Bunlardan özellikle Şark-ı Karib Muavenet Cemiyeti’nin Milli Mücadele sürecinde Ankara Hükümeti ile kurduğu bağlantı ve Ankara’da bir temsilcilik açması dikkat çekmektedir. Mustafa Kemal, Amerikan yardım heyetlerine iyi davranılması ve yardımcı olunması için talimat dahi vermiştir. Büyük Millet Meclisi, şartlara uymak kaydıyla bu heyetlerin Merzifon’da Rum ve Ermeni yetimleri için yetimhane kurmasına, bina tahsisine izin vermiştir.
Amerikan Başkanı Wilson’un prensipleri de on ikinci maddesi dolayısıyla Türk Amerikan ilişkilerinde önemli bir rol oynar. Bu madde ile “Bugünkü Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı, Türk yönetimindeki öbür uluslara da her türlü kuşkudan uzak yaşam güvenliğiyle özerk gelişmeleri için tam bir özgürlük sağlanmalıdır. Ayrıca Çanakkale Boğazı uluslararası güvencelerle gemilerin özgürce geçişine ve uluslararası ticarete sürekli açık tutulmalıdır.” diyerek bir nevi Misak-ı Milliyi onaylıyordu. Ancak, gerek Doğu Anadolu’da bir Ermenistan kurulması yolundaki fikri altyapıda, gerekse İngilizlerin İzmir’e Yunanlıların girişine verdiği destekte ABD’nin sessiz onayı hep hissedildi.
ABD’nin sessiz onayında bölgeden gönderilen abartılı raporların da rolü büyüktür. Örneğin, bu raporlar doğrultusunda Doğu Anadolu’daki nüfus çoğunluğu Ermenilere ait bilinmektedir. Amerikalı misyonerlerin yıllardan beri hayalini kurduğu kendi okullarından yetişmiş Ermeniler tarafından yönetilen bir Ermenistan fikri Amerikan yönetimi tarafından da gündeme getirildi ve General James G. Harbord’ın “Ermenistan mandası” konusunda 46 kişilik bir heyetle Doğu Anadolu ve Kafkasya‟da yaptığı inceleme gezisi başladı. General James Harbord yaptığı incelemeler sonrası hazırladığı raporda; Ermenilerle ilgili ortaya atılan katledildikleri iddiasının doğru olmadığına, Anadolu’nun kaynakları yönüyle ABD'nin ihtiyaçlarını karşılayabilecek zenginlikte bulunmadığına, Anadolu'da mücadele verenlerin, yaptıkları iş konusunda kesin kararlı olduklarına hükmetti. Bu gezi esnasında General Harbord Sivas’ta Mustafa Kemal’le de bir kaç saatlik görüşme yapmıştır.
Dönemin ABD ile ilgili diğer önemli bir gelişmesi 10 Nisan 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Osmanlı Amerikan Kalkınma Şirketi arasında imzalanan demiryolu ve maden işletmeciliğine dair Chester Projesi adlı anlaşmadır. Yeni Türk hükümeti ekonomik özgürlüğüne önem vermesine rağmen Lozan Antlaşmasında Amerika Birleşik Devletlerinin desteğini almak adına önemli bir imtiyazı kabul ediyordu. İmtiyaza göre şirket Karadenizden İskenderun körfezine kadar inşa edeceği demiryolunun her iki yanındaki 20 kilometrelik bölgede maden ve petrol arama ile her türlü kolaylık tesisi inşa etme hakkına sahip olacaktı. ABD senatosunun projeyi onaylamaması ve şirketin finansman sorunları sebebiyle sözleşme şartlarını yerine getirmemesinden dolayı 18 Aralık 1923'te anlaşma Türkiye tarafından feshedilmiştir.
Lozan Barış Antlaşması imzalandıktan iki hafta sonra Türk-Amerikan ikili anlaşmaları imzalandı. Amerika ile iki antlaşma imzalandı; birincisi dostluk ve ticaret antlaşması, ikincisi suçluların iadesi idi. Bu antlaşmanın birinci maddesi Türkiye ile ABD arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasını öngörüyordu. İkinci madde tüm kapitülasyonların kaldırıldığını belirtiyordu. Üçüncü ve sekizinci maddeler Türk-Amerikan yurttaşlarının karşılıklı yerleşme, oturma vb. durumlarını düzenliyordu. Dokuzuncu madde ile taraflar birbirine en çok gözetilen ülke statüsünü tanıyorlardı. Türkiye’deki Amerikan okulları, yardım kurumları, hastaneleri, misyonları Türk kanunları çerçevesinde çalışmalarını sürdürebileceklerdi. Ancak ABD’deki Türk düşmanı lobi ve bazı basın, Senato’nun bu anlaşmaları onaylamasını da engelledi. ABD, Amiral Bristol aracılığıyla anlaşmanın onaylanmamasının Türkiye ile dostluğa engel olmadığını da ifade etti.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti milli ve laik bir karekter taşıyordu. Lozan ile kapitülasyonlar kaldırılmış, Tevhid-i Tedrisat kanunu ile eğitim ve öğretim birleştirilmişti. Yabancı okulların disipline edilmesi ve ABD’li misyonerlerin imtiyazlarını kaybetmeleri misyoner okullarının yavaş yavaş kapanmasıyla neticelendi. İki ülke arasında diplomatik ve konsolosluk ilişkilerinin kurulması 1927’de sözlü olarak kabul edildi. Lozan‟da Osmanlı Devleti ile onaylanmayan anlaşmaları imzalayan Joseph Grew, Türkiye’ye elçi olarak atandı.
İkinci Dünya Savaşı esnasında İngiltere aracılığıyla Türkiye ABD’nin Ödünç Verme ve Kiralama Yardımından faydalandı. Savaş sonrası Batı demokrasileri ve Türkiye için bir tehdit olan Sovyet yayılmacılığına karşı ABD ilk desteğini ABD’de ölen Türk büyükelçi Ertegün’ün cenazesini Missouri zırhlısı ile İstanbul’a getirerek verdi. Başkan Truman, komünizmi çevreleme politikası çerçevesinde Marshall Planı ile Türkiye’ye askeri ve ekonomik yardım kararı aldı. Türkiye dünyadaki gelişmelerden kaygılı ve müşterek bir güvenlik sistemine dahil olmak istemekteydi. Kore’ye ABD ordusunu destekleyen tugayını göndermenin semeresini uzun zaman girmek için mücadele ettiği NATO’ya 1952’de kabul edilerek aldı.
ABD artık Türkiye’ye mali ve askeri destek veren, onun iç ve dış politik hassasiyetlerini gözeten, rejimlerini koruma altına alan süper güç ünvanlı bir müttefiktir. Gücüyle devletleri kendi koyduğu kurallara uymaya zorlayan ABD Türkiye’yi de bundan muaf tutmaz. ABD Türkiye müttefikliği hiç bir zaman eşitlik ittifakı olmamıştır. Kuralı koyan ABD altını alacak şekilde hazır planlara sahiptir. Ona dost olursan hassasiyetlerini dikkate alabilir, aksi takdirde hışmına uğrayacağını sana bildirilir. Tükürük misali müttefik ABD ile ipleri koparmak sakalsa, ona biat etmekte bıyıktır.