Nâsiyemde Kâtibi Kudret ne yazdı bilmedim Ah kim bu gülşeni âlemde bir gez gülmedim

Topkapı Sarayı bahçelerinin sahil kısmında, Üsküdar’a karşı ve sahildeki kale duvarının
üstünde altıncı asır yapısı büyük ve güzel bir köşk vardı. Türk yapı sanatının şaheserlerinden
olan bu köşkün adı İncili Köşk idi. Sadrazam Sinan Paşa tarafından yaptırılarak Üçüncü
Murad’a hediye edildiği için Sinan Paşa Köşkü de denilirdi. Eğlencelerine çok düşkün olan bu
padişah, bir gün İncili Köşkün büyük salonunda denize bakan bir pencere önünde oturmuş,
hanende ve sazendelerle zevk ve sefasında idi. O sıralarda İskenderiye kadırgalarından iki
gemi İstanbul’a geldi ve protokole uyarak, İncili Köşk önünden geçerken top atmak suretiyle
sarayı ve padişahı selâmladı. Bu kadar zamandır koca donanmalar girip çıkmış, koca
balyemez topları atılmış bir şeycikler olmamışken, o gün, bu iki gemiden atılan toplarda köşk
zangır zangır titremiş ve padişahın önünde oturduğu pencerenin camları kırılıp dökülmüş,
ortalığı toz duman kaplamıştı. Herkese bir dehşet gelmiş ve Sultan Murat
- Bu kâfir yoksa yıkılır mı?!.. demişti.
Bir müddet düşünceye dalan Padişah:
- Bu bir işarettir... Bizim bu köşke son gelişimiz! diyerek ağlamağa başlamıştır.
Üçüncü Murad’ın sözü hakikat olmuştu. Birkaç gün sonra hastalandı ve yatağı ölüm
döşeği oldu. Üçüncü Murad’ın muhtelif kadınlardan, oğlan ve kız çocukları olmuştu.
Ölümünde bunlardan 20 erkek evlâdı hayatta idi... En büyük Şehzade Mehmed, Padişah oldu
ve padişah olur olmaz, öbür on dokuz kardeşini idam ettirdi. Bunlardan Mustafa ve Beyazıt
17-18 yaşlarında, Osman ve Abdullah 13-15 yaşlarında, geri kalan on beşi de henüz meme
çocuğu idiler, analarının bağrından feryat ve figan içinde alınarak cellâda verildiler. Bu
vakalar, Osmanlı hanedanı tarihinin en korkunç cinayetlerindendir. Büyük şehzadelerin
hocası, devrin kıymetli şairlerinden Nev-î Efendi idi. Bu zatın anlattığına göre bilhassa
Şehzade Mustafa gayet güzel bir çocukmuş, zarif ve ince ruhlu imiş, çok güzel konuşurmuş
ve şiire, edebiyata karşı da fevkalâde meraklı, hevesli imiş... Babasının ölümünü ve büyük
kardeşi Mehmed’in tahta çıktığını öğrenince, kendisini bekleyen fecî âkıbeti hissetmiş ve
hemen bir kâğıt parçasına şu beyti yazarak hocası Nev- î Efendiye bir vedaname gibi
yollatmıştı:
-Nâsiyemde Kâtibi Kudret ne yazdı bilmedim
Ah kim bu gülşeni âlemde bir gez gülmedim...
Ayrıntılı bilgi için bkz Reşad Ekrem Koçu- İstanbul Ansiklopedisi

<