SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

NAZARLIK GEREKÇELERİ..

Toplumumuzda “nazarlık” ihtiyacı, hava, su , ekmek kadar önemli  addedilir.

“Uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan “nazar” sorununu yaşayanlar bilir. Kıskanç ve hain bakışlar nedeniyle hastalandıklarını, işlerinin ters gittiğini, hayatlarının zehirleştirdiğini söyleyenleri duyarız. Kaygı verici bu duygulara kapılanların içgüdüleri nazar korkusuyla yüklüdür. Çevrelerindeki insanlara bu tür endişeler gözüyle bakarlar..

Nazar korkusu, yanlış algılamalardan kaynaklanır. Sabit fikirli insanlarda yaşadığımız bu travmatik etkilenmeler pek çoktur Aslında bir çoğumuz, aklımızı kullanarak duygularımızı denetleyemediğimiz için “dans pistini”, engebeli alanlarda seçmekteyiz.

Gerçekten de nazardan ürkmek korkusu kişiye göre değişmektedir. Duyu organlarımızdan akan ters etkileşim bozuklukları, insanlara göre de farklı gözleri mavi, şehla, çakır gibi ışık yansıtanları görünce, köşe-bucak kaçanlara ne dersiniz? Elbiselerinde veya iç çamaşırlarındaki lekeleri çıkarmasını beceren, ama kendi beynini temizlemeyenleri bu kusurlarıyla başbaşa bırakmak doğru olmaz. Psikologlara; ekranların bıktıran yemek programlarından daha büyük ölçüde ihtiyaç duyulmalıdır.

İnsan beyninin iklimi de aynen atmosferde görülen hava akımlarına benzer. Hayat, gözümüzün önünde akıp giderken birden ufak bir bulut kümesi  renk değiştirir. Hissetmekte geç kalacağımız hafif yağmur serpintisi peydah olur. Buna, “ahmak ıslatan” yağmur der, geçeriz. Öyle beklenmedik anlar olur ki, önemsemediğimiz bulutlar, aniden bombardımana başlar ve gökten taş iriliğinde bu parçaları düşmeye başlar. Dolu yağışı korkunçlaştırdığında yıkım felakete dönüşür. Tepemize inen buz parçalarından kaçarken birden korkunç bir kasırgaya da yakalanabiliriz.

Doğada olduğu gibi insanların akıl almaz davranışlarını kontrol edemeyen düşünce bulutlarında da buna benzer serpintiler ortaya çıkabilir. Önce ahmak ıslatan yağmur sonra aniden şiddetli dolu olarak dökülür. Atmosferimiz böyle acaip dans gösterilerine alışkındır.

Bazılarına göre siyaset alanında seyredilen dansların şekil ve türleri, doğa olaylarından farksız değildir. Sabit şeylere baktırılan insanlar, algılarında yanıltıldığında, yağmurdan kaçarken doluya yakalanabiliyor..

Anlaşıldığı kadarıyla ideal algı diye bir şey yoktur. Beyinlerin reaksiyonunu ölçmenin en iyi aletinin ne olduğunu yeri gelmiş iken söyleyelim: “ Kim ki, ahmak ıslatan yağmur altında aldırışsız yürüyorsa, o kişi tarife uygundur.. insan, yakıtını kendi hazırlayan bedensel bir yapıya sahiptir. Beyni algıyla hareket ediyorsa, nazarın gerekçelerine kendini hazırlamalıdır.

Günümüzde “nazar” denilen saplantılar insanı çarpmıyor. İnsanlar, insanların saflığını dolandırarak yaygınlaşıyor. Güvenlik Kurumları dolandırıcılara karşı devamlı “uyanık olun!” çağrısı yapıyor. Fakat, nazar korkusundan korumak için uyanık kalmaya özen gösteren kimseler, çoğunlukla gene de dolandırıcıların tuzağına düşebiliyorlar. Nedense, nazarın gerekçelerini saflık zaaflarının önüne çıkaramıyorlar. Banka önlerinde tutun da evlerine gelerek sahte kimliklerle vatandaşların parasını kıymetli eşyalarını uçuranlara, “ahmak avcılar mı?”  diyelim. Ne dersek diyelim: “Entelektüel beyinliler bile dolandırıcıların listesinde yer alabiliyor.”

Nazar çarpmasından korkan ve akıl almaz önlemler peşine düşen, garip kişiliklerin akıllarında gedik açan telefon dolandırıcıları, “ahmak ıslatan” yağmurlara benzemiyorlar mı?

Yaşamın bir başka yüzü de bu körlüğü yansıtıyor..

KİMİNE GÖRE..

Gençlik konusunda tartışan iki kadından biri anlatıyordu:

“Bence kadın hata işlediğini anladığı zaman gençtir.”

Arkadaşı: “ Ben aynı fikirde değilim.” diye itiraz etti.

Konuşmasına şöyle devam etti:

“Bence bir kadın işlediği hataların farkına vardığı zaman gençliği iflas etmiştir..”

DERLER Kİ: “ Alışkanlık bir halata benzer. Her gün bir lifi örer ve sonunda onu koparamayacak kadar güçlü yaparız.” (Horaco Moon)

<