NAZIM HİKMET DE RUMLARIN NİYETLERİNİ ANLAMIŞTI
Türkiye’nin yetiştirdiği dünyaca ünlü şair ve yazar Nazım Hikmet’in hayat hikâyesi, gerçekten
acılarla ve özlemlerle dolu bir hikayedir. Özgürlükler ve özgür fikirler bağlamında verdiği mücadele
sürecinde, 1950’li yıllarda Türkiye’de komünizme çok büyük tepki vardı ve konümizmi savunanlara da
kötü gözle bakarlardı.
Nazım Hikmet yıllarca bu fikirlerin ve komünizmin öncülüğünü yaptığı için hapislerde yatmıştı.
Sonra sınır dışı edilince, hayatını Rus blokunda kurmuştu.
İnsanoğlu her zaman yasak olan meyvaya ulaşmak için büyük mücadele verir. Bu tür
mücadeleler dünyanın her yerinde “komünist aleyhtarlığı” olarak kendi göstermiş ama bu hareketin
başını çekenler de cezadan nasiplerini almıştır, Nazım Hikmet ve Derviş Kavazoğlu gibi.
Şayet tarihin tozlu sayfalarında dolanırsanız, Nazım Hikmet’in de bir ara Kıbrıs sorunu ile
yakından ilgilendiğini öğrenmiş olursunuz. Daha da ötesi, “Kim vurdu”ya kurban giden AKEL’in Türk
üyesi Derviş Kavazoğlu’nun bir ara Nazım Hikmet’le mektuplaştığını ve ondan aldığı mektupta şairin
şu mesajı verdiğini ifade eder araştırmacılar.
Bu konuda iki tane önemli kitap vardır. Bunlardan birisi Ahmet An’ın “Kıbrıs’ta üç Dönem Üç
Aydın” isimli kitap, öteki de Dr. Abdullah Korkmazhan’ın “Türkiye Solunun Kıbrıs Çıkmazı” isimli
kitap...
Korkmazhan’ın kitabında Hikmet Nazım’dan Kıbrıs’la ilgili bir mesaj vardır.
“Nazım Hikmet ve TKP 1950’lerde Kıbrıs’ta yükselen ENOSİS taleplerini, uluslararası Komünist
Hareketi ve AKEL ile eşgüdüm içerisinde sömürgecilik ve emperyalizme karşı özgürlük mücadelesi
olarak değerlendirmiş ve mümkün olan her fırsatta Kıbrıslı Türkler’e mesaj iletmeye çalışmış, Kıbrıslı
Rumlarla işbirliği yapmalarını önermişti” diyor Korkmazhan.
Nazım Hikmet’in öldürülen Rum yanlısı Türk sendikacı Derviş Kavazoğlu’na yazdığı mektubu
rahmetlik Özker Yaşın’a verince, o da bu durumu “Nevzat ve Ben” adlı kitabına koymuş.
Derviş Kavazoğlu ve Nazım Hikmet arasındaki mesajlaşmanın kökünde, Rum solunun Türk
yandaşlarını da kullanarak gelecekte kafalarına koydukları ENOSİS planlarını hayata geçirmekti.
Rahmetlik Özker Yaşın bu durumu hazmedememiş ve konuyu kendi gözü ile kitabına almıştır.
Nazım Hikmet, Rumların İngiliz’e karşı verdiği ENOSİS mücadelesinin kökünde yatan gerçeği
tam olarak görememiş, sonra uyanmıştı. Onun gözündeki Kıbrıslılar, güya İngilizlerin engellemelerine
karşı özgürlük mücadelesi veriyorlardı. Hatta Türklere “Rumlarla birleşin ve İngiliz’e karşı birlikte
mücadele verin” diyordu Nazım Hikmet. Halbuki Rumlar, esas hedeflerine ulaşmak için adada hem
Türkleri, hem de İngilizleri vuruyorlardı.
Nazım Hikmet “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” derken, 3 Ağustos 1959 tarihinde yapmış olduğu bir
konuşmasında, Londra ve Zürih anlaşmalarını onaylamayarak,Türk siyasilerin sert bir şekilde
eleştirmişti. Hatta Halkın Sesi Gazetesi bu haberi yayınlamıştı.
O eleştiride kullandığı sözler hayli ilginçtir.
“Bize ettikleriniz yetmiyormuş gibi, sınırlarımızın dışında yaşayan soydaşlarımızın da başlarını
belaya sokuyorsunuz. Kıbrıs’ta Türklerle Rumlar yüz yıllardır kardeş kardeş yaşıyordu. Bir tek
istekleri vardı: Yabancı bir devletin, herhangi bir emperyalizmin üssü olmamak.”
İşte Nazım Hikmet’in göremediği gerçek oradaydı. Veya görmek istediği, yanlış algıladığı
gerçek...
O, bütün ada genelinde Türklerle Rumların İngiliz’e karşı başlattıkları bir hareket olarak
görüyordu yaşanan olayları. Halbuki Rumlar adayı Yunanistan’a bağlamak için yola çıkmışlar, Türkler
de Rumların hayallerini gerçekleştirmemeleri için silahlı örgütlenmeye gitmişlerdi. Mesela Özker
Yaşın’ın “Nevzat ve Ben” adlı kalın kitabının birinci cildinde, Nevzat Karagil ve onun gibilerin, Dr.
Küçük ve arkadaşlarının Türkiye’yi Kıbrıs konusunda uyandırmak ve gözünü açmak için ne büyük
mücadeleler verdiklerini Nazım Hikmet bilememiş. O bağlamda Nazım Hikmet’in dediği gibi
“sınırlarımız dışındaki soydaşlarımızın da başlarını belaya sokuyorsunuz” iddiasına katılmak mümkün
değil.
2
Nazım Hikmet zaten Türk idaresinden ve Türk siyasetinden yüreği yanık ezik bir şairdi. Kendi
topraklarından dışlanmış ve bir kere daha geri dönememiştir. Mezarı bile Rusya’da kalmıştır.
Nazım Hikmet’in ondan sonraki Kıbrıs bakışı da değişecek ve bir teşhis koyacaktı Rumlar
açısından.
“Demek Kıbrıs sorunu benim bildiğim gibi değildir” teşhisine odaklanacak ve ondan sonraki
beyanat ve mektuplarını dengeli yapacak ve yazacaktı.
Onun iç kavgasında emperyalizmle mücadele vardı. Türkiye’nin Kıbrıs Türklerinin sorunlarına
arka çıkmasını da bir “dışlanma ve yozlaştırma” olarak görmüş ve mesajlarını ona göre vermiş.
Hani deriz ya...
Şimdi herşey bir mozaik taşı gibi yerli yerine oturuyor. Rumların uzlaşmazlıklarının bir halkası
olan AKEL ve Rum sendikacılığında Türk işçilerini kendi lehlerinde kullanmaları, kabul edilir bir şey
değildi.
Nazım Hikmet’e tövbeler olsun Allah gibi tapan solcular, tıpkı Che Quavera gibi bir idol olarak
görmüşler ve görmeye de devam etmişlerdir.
Köprülerin altından çok sular aktı geçti. Ne değişti?
Nazım’ın mektupları işe yaradı mı?
Yaramadı bence.
Veya Türk siyasetinde Komünizm de değişkenliğe uğradı. Değişen dünya değerleri
bağlamında Türk-Rus işbirliği ve parallellikleri, o başkalaşmanın veya değişmin fotoğrafıdır.
Dünya hayli değişikliğe uğradı, bir tek Rumların Kıbrıs konusundaki değişmezliği dışında.
Şayet Nazım Hikmet hayatta olsaydı, ona bir mektup da ben yazacak ve Rumların ne kadar
acımasız ve ne kadar uzlaşmaz olduklarını anlatacaktım. Yine de Nazım Hikmet’a Tanrı’dan rahmet
dilerim, ideolojilerimiz farklı olsa da...