Neden böyle olduk?
Bebek sahilinde, alenen seks yapanlar mı dersin?..
Bir metro istasyonunda rayların üzerinde sevişenler mi dersin?..
Bankın üzerine anadan üryan yatan mı dersin?..
Anadan üryan yolda yürüyen kadın mı dersin?..
İETT otobüsünde genç kızın uygunsuz fotoğrafını çektiği görülen ve yakalanan şahıs, “Kaçmam ben, mühendisim ben, 2 çocuk babasıyım, özür dilerim” deme pişkinliğini gösterebiliyor mu dersin?..
Silahların fütursuzca ve kolayca çekildiği mekanlar mı dersin?..
Eleştirildikçe, inadına daha da dekolte sahne alan şarkıcılar mı dersin?..
Mahallelerde sokak kavgalarının gırla atmasına ne dersin?..
Asayiş “berkemal” mi acaba?..
Yoksa, millet iyiden iyiye kafayı mı yedi?..
Yoksa, toplumumuzun yapısı mı buydu?..
İster sözlü ister fiziki tacizin artması neyin belirtisi?..
Mutlaka araştırılmalı ve bu duruma ivedi yasal çözümler bulunmalı...
Aksi takdirde, neredeyse halkımız birbirini boğazlayacak!..
***
Toplumumuzun karpuz gibi ikiye bölündüğünü siyasetçilerimizin sözlerinden anlıyoruz...
“Bunlar çürük, bunlar sürtük” sözlerinden sonra, “Biz hep milletin diliyle konuştuk” savunması, bir gereği mi ortaya koyuyor?..
Eğer öyleyse, “sürtük”ü bilmem (haya duygum nedeniyle) ama, biz “çürük” bir toplum haline mi geldik ya da getirildik?..
Eğer öyleyse, hemen akla bir soru geliyor:
Eskiden de mi böyleydik?..
Yoksa son yıllarda siyasilerimizin dili bozulduktan sonra mı, toplum olarak onlara ayak uydurduk?..
Yoksa, menfaat, çıkar, nemalanma için mi bizler bu yola girdik?..
Yoksa, bizi yönetenler mi, topluma ayak uydurdu?..
Yoksa toplumu yönetmesi gerekenleri, toplum mu yönetiyor?..
O halde, neden oradalar?..
Nitekim “sürtük” konusunda yapılan bir ankete göre, vatandaşlarımızın yüzde 39’u bu söylemi doğru buluyor...
Hayret, üzülün ama şaşırmayın...
Bu demektir ki, Cumhur İttifakı’nın toplam oyu en iyi ihtimalle yüzde 39’a gerilemiş...
Onların derdi, söylemlerde değil, iktidarın kendilerine yapacağı katkıda...
Hele hele bir de EYT seçim öncesi çıkarsa, iktidarın rengi değişecek!
Ama, 2002 seçim sonuçlarını unutmayın!
Bu millet, sandık başında yüreğiyle karar verir!
Siyasilerin tek bir görevi var:
Toplumu kamplaştırmadan ayakta tutmak...
Toplumun refahını sağlamak...
Ülkenin birliğini, dirliğini koltuğundan çok sevmek...
Eğer, bunlar yapılmazsa, toplumun düşman kardeşlere dönüşmesi an meselesi...
***
Geçim sıkıntısıyla artık oynatma noktasına gelen halkımızı, maddi açıdan rahatlatmak gerekiyor...
Doların artış hızına dizgin vurmak gerekiyor...
İsraftan kaçınmak gerekiyor...
Reel piyasa kurallarını işler duruma taşımak gerekiyor...
Halkın alım gücünü rahatlatmak gerekiyor...
Bunu sağlamanın tek çıkar yolu da, birlikte üretime yüklenmek, kaldıysa kuruş kuruş harcama yapmak!..
Seçim yapılması gerekiyorsa, seçim...
Seferberlik ilan edip, üretimi artırmak için durmadan çalışmak gerekiyorsa, çalışmak...
Bunun ilk şartı, seçimlere kadar siyasilerin dillerine sahip çıkması...
Yoksa, “Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir” diyerek, rıza mı göstereceğiz?..
Yoksa, dini bakış açısıyla,
“Siz ne halde iseniz başınıza o şekilde idareciler gelir. Bir topluluk kendini düzeltmedikçe, Allah (cc) onlardaki hali düzeltecek değildir.”
“Bir toplumu oluşturan fertler kendi iç dünyalarındakini değiştirinceye kadar, Allah (cc), onların oluşturduğu toplumu değiştirmez.”
Cümleleriyle, “mukadderatımız mı” diyeceğiz?..
BİR “YUH” DA “SÖZCÜ”YE...
Bu yazıyı yazdığım gün (7 Haziran2022), “Sözcü” gazetesinin internet sitesinin ana haber sıralamasının 10’uncusunda, dünyayı ve ülkemizi mısır şurubuyla zehirleyen “Cargill”in “Haber-İlan”ı vardı...
İlanın başlığı da toplumun hassas noktasını işaret ediyordu:
“Yarının Kadınları Bugünden Yetişiyor”...
İlginç değil mi?
Para nelere kadirmiş...
Bu toplum az mı mücadele verdi “Cargill” için?..
Ama, siz alacağınız 3 kuruş için, muhalif seçmene “Cargill” güzellemesi yapıyorsunuz...
Yazıklar olsun size...
Demek ki, paranın açamayacağı kilit yokmuş!..
Kınıyor ve “yuh olsun” diyorum...