Neden Şut Atmayı Akıl edemediler?
Maçtan bir gün önce sokak röportajı yapılsa, “Fener nasıl oynar?” diye sorulsa alınacak cevap netti:
- Topun arkasında kalıp uzun topları Lens’le buluşturmayı gelenek haline getirmişlerdi.
- Galatasaray maçında olduğu gibi Başakşehir Fener’in kanatlarını pasifize ederse, tek çare bekler çizgiye inip ortalarsa-ya da serbest atış olursa-, uzunlar kafayla gol atma çabasına gireceklerdi.
Var mıydı daha bunun ötesi Fenerbahçe’nin oyun planında? Ligin başından beri Fener’in sağdan soldan, ileriden geriden tek planı buydu. 2 şıklı A planı. C’yi boşverin B’sini bile üretemedi Advocaat onca tecrübesine rağmen.
Ancak maç öncesinde şöylesine bir durum vardı Fenerbahçe’nin faydalanabileceği. Başakşehir FK kalesinde çaresizdi. Daha ilk düdük çalmadan bitap düşmüşlerdi. Babacan göstermelikte olsa! 1 maçlığına cezalıydı. Tribündeydi. Ceylan 5 maç ceza almış, muhtemelen evinde ayaklarını uzatıp seyredecekti mücadeleyi. Ev sahibinin kalesinde İstanbul Büyük Şehir Belediye’sinin alt yapısından yetişme 1.90’lık dev boyuyla 22 yaşında gencecik bir delikanlı vardı. Faruk Çakır o kadar tecrübesiz, bir o kadar da ürkekti ki daha maçın başında Persi’den gelen cılız kafa vuruşunda. Hatırlamıyorum ama tek kritik kurtarış yapamadı bu toy delikanlı. Oysa ki böylesine bir fırsatı önce Advocaat sonra da futbolcular akıl etmeli, Çakır’ın kalesini şut bombardımanına tutmalıydılar.
Hollanda’lı teknik adam oyuncularına, “Uygun olduğunuzda çekinmeden şut atın rakip kaleye” demeliydi. İlk devre uzaklardan Ozan yokladı sadece ama hedefleyerek vurmadı sanki. Ancak 82’de Topal isteyerek, bilerek ve hedefleyerek vurdu Faruk’un kalesine.
İlk yarıda Şener ve İsmail Evlere Şenlikti
Peki neden Fenerbahçe tam seksen iki dakika bekledi böylesine bir vuruş için? Akıl edemediler mi yoksa Başakşehir mi izin vermedi? Fenerbahçe’nin çok yavaş oynayıp, oyuncuların kendilerine şut atacak pozisyonları yaratacak aklı sahaya koyamamalarıydı asıl sebeb.
Fatih Terim Stadında komple bir takım seyrettik özellikle ilk yarıda. Başakşehir ilk 11 dakikada durumu 2 farka götürünce 3-4 olur mu diye bir çok futbolsever kendi içinde sorgulamıştır maçın gidişatını sanırım. İşte bu noktada tecrübe faktörü araya girdi. Doksanın sonunda kazanan tecrübe ve sabırlı oyun oldu. Fenerbahçe kötü onasada otomatiğe başlamış gibiydi oyun sistemini.
Abdullah Avcı’yı tebrik etmek lazım. Hazırlayıp sunduğu bu komple takım oynadığı total futbolla istikrarlı gösterilerine dün de devam etti. Sanırım Fenerbahçe’de Özbayraklı ve Köybaşı bu denli defolu gözüktüler Gönül ve Erkin’in vedalarından sonra. Her iki taraftada defansif kademe anlayışı kırık not alırken, hücüm tarafı zenginlik açısından zaten sınıfta kaldı. Cengiz ve Edin’in hzına yetişemediler bir türlü.
Saha dizilişlerinde genelde tek forvet’in arkasına dörtlü orta saha dizen Avcı Adebayor ve Pektemek ikili tercihiyle Advocaat’a adeta meydan okudu ama bu maçın bir şampiyonluk maçı değil de iki ayaklı bir kupa maçı olduğunu unuttu. İşi ilk maçta bitirmek istedi ama böylesine bir kapışmada önemli olan yemeden kazanabilmekti. Avcı’nın hedefi ilk onbir dakikada gelen iki farklı skoru maç sonuna kadar taşıyıp, Fenerbahçe her ne kadar kötü olursa olsun, ikinci karşılaşmada tribünlerin büyük bir kısmının dolacağı Kadıköy’ün o büyülü atmosferine rahat çıkmak istemesiydi.
Avcı aceleci bir sistemle oynadığı gibi ikinci yarıda saha içinde strese bürünen oyuncularını sakinleştiremedi. Aksine ilk düdükten itibaren saha kenarında kendisi de aşırı derecede sinirliydi. Aksine Advocaat sakindi. Kimbilir onun için tek farklı mağlubiyet bile yeterliydi. Atıf’a fazla sabır göstermesi hatasıydı. Moussa oyuna daha önce girebilirdi. Sow oyuna girdikten sonra yorulan Lens’i en uçta oynatması geriye dönüşlerde sıkıntı çıkmaması adına akıllı bir karar oldu doğrusu. Fener istediğini alarak döndü mücadeleden. İkinci maçın da bol gollü geçmesi kuvvetle muhtemel.