M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

NEFS'İN DEĞİL NEFESİN (2)

Devam etmeye gerek var mı sizce örneklere? Bence hayır. 

Çünkü; “niçin Müslüman olmalıyım?” sorusundan önce “nasıl bir Müslüman olmalıyım?” sorusu önceliğimiz olduğu için dini bir muhafazalar silsilesi olarak okuyor; atamızdan, dedemizden, babamızdan aldığımızı muhafaza etmeye çalışıyor; riayet değil rivayet üzerine bir yaşam sürüyoruz. Bu sayede de “niçin müslüman olmalıyım?” sorusuna odaklandığımızda; düşünerek, araştırarak bulup kabul edeceğimiz İslamımızın hem bize, hem de etrafımızdakilere hayat vereceğini atlamış oluyoruz. 

Bunun en canlı örneği yeryüzünde hayatı Allah’ın istediği noktada inşa etme yolunda iflas etmiş, Allah’ın bu dünyada kurmamızı istediği cenneti bu dünyada kurmayı başaramamış ama gözünü ötelere diken üç kıta dolusu Müslümanlığımız değil mi? 

Allah aşkına hangi İslâm ülkesinde kan, gözyaşı, barut kokusu yok? Hangisinde istisnasız her gün annelerin gözleri iki resim karesine mahkum bırakılmıyor? 

Evet…Tüm bu olup bitenler aslında bir türlü görmek istemediğimiz nasılı bol ama niçini olmayan hayatımızın avucumuza bıraktıkları.  

Zira inandığımızı iddia ettiğimiz ama bir türlü okuyup, anlayıp yaşamaktan kaçtığımız kitabın tam 75 ayetinde emredilmesine ve “akletmezseniz başınıza pislik yağar” ilahi ikazına rağmen düşünmeden, akletmeden, sormadan, sorgulamadan kabul ettiğimizi sandığımız ve bu kabulün tezahürü dindarlığımızı test etmek için fazla uğraşmadan sadece etrafımızdaki insanların bilgilenme kaynaklarına ve hayat tarzlarına bakmak; söylem ve eylemlerimizin arasındaki tezatı görmek yeterlidir!

Niçin bu hale geldik anlaşılıyor mu biraz?

Nasıl diriltileceğini sormaktan önce niçin yaratıldığını sorgulamayan bir zihin pek tabi ki toplumun kabullerinin peşine düşüp onlara kutsallık atfedecek ve giydirdiği kutsallık gömleğini ısrarla “muhafaza” etmeye çalışacaktır.

Kadın ve kızlarımıza nasıl örtüneceklerinden önce niçin örtünmeleri gerektiği anlatılmış olsaydı etrafımız “örtülü çıplaklar” ile dolup taşar mıydı? Veya tesettür kavramı alimlerin teferruatları arasına karışırken, tesettür modası milyar dolarla anılıp karuni çıkarlar arasında kapitalizme kurban gider miydi? 

Bugün tesettür modasına akan paralar ile dünyadaki açlığı kaç kez kökünden kurutacağınızı bir araştırın isterseniz!

Nasıl namaz kılacağımız, nasıl oruç tutacağımız, nasıl hac yapacağımızdan önce bunların amacını ve dışa dönük yansımasını ortaya koyan “niçin yapmalıyız” sorusunu kendimize sormuş olsaydık; bu saydığım ritüeller ruhsuz birer tekrarın dışına çıkıp hayatımıza can katarak etrafımıza sevgi,saygı,şefkat,rahmet ve merhamet yaymamızı sağlamaz mıydı?

Her yıl din görevlileri rehberliğinde kutsal topraklara giden binlerce hacı adayımıza tavafın nasıl olacağı, kurbanın nasıl kesileceği, şeytanın nasıl taşlanacağı anlatılırken haccın niçin emredildiği ve orda ortaya konan her davranışın niçin yapıldığı anlatılmış,idrak ettirilmiş olsaydı (bu amaca ulaşabilenlere selam olsun); şeytan taşlayıp hacı olan kardeşlerimiz, döndükleri zaman hala aynı şeytani düşünce ve sistemlerin peşinde olur veya dün taşladığının bugün yanında yer alır mıydı? 

Niçin sorusu sorulamadığından değil midir ki; peygamberin yirmi üç yılda inşa ettiği topluluk asırlar sonra da olsa bir daha ortaya çıkmamıştır.

Niçin sorusu sorulamadığından değil midir ki; tevhid tecvidin arkasında, itikat amellerin gerisinde, şuur ve tahkik taklidin gölgesinde kalmıştır.

Bugüne kadar girdiğim her konferans salonunda gençlere ısrarla “sorgulamalarını” tavsiye eden biri olarak sorgulama,düşünme,akletme ile ulaşılan gerçeklerin bizi hakikate eriştireceğini ve bu hareketimizin tertemiz bir başlangıcın ilk adımları olarak “dilde değil özde” insan olmamızın yollarını açacağını savunan biriyim. Çünkü bu temiz başlangıç at izinin it izine karıştığı, İblis’in İdris libasında dolaştığı günümüzde bilgiyi bulanmadan almamıza ve tanımamıza yarayacaktır. 

Aklımıza ve gönlümüze zerk edilen bir takım boş inançlardan kaynaklı kimi tabuları yıkarak cesaretle söylemeliyiz ki; Allah, “Ona temiz olanlardan başkası dokunamaz” derken, aynı zamanda da temiz olmayan bir aklın kitaptan herhangi bir nasibe erişemeyeceğini ısrarla bildiriyor. Zira mushafı okuyabilmek için Elif-Ba bilgisi ve kafa gözü yetiyor, bu yüzden çocuklar bile kolayca okuyabiliyor mushafı ama Furkan olan kitabı vasfen “faruk” olanlar yani aklen, zihnen, ruhen “diri” olanlar okuyabiliyor.

İslam’ın oluşum süreci olan 23 yıllık zaman diliminde dahi koşullar değiştikçe konulan kuralların da değişmesi söz konusu iken çok daha uzun zaman dilimleri için herhangi bir değişimin olmaması, ısrarla “muhafaza” edilmeye çalışılması ve değişime gerek duyulmaması mümkün değildir. 

Öyleyse yenilenmiş bir şuurla en baştan ikrar edelim ki; “muhafaza” etmemiz gereken şey; “aklımızın temizliği”, “ruhumuzun ve zihnimizin diriliği”, “vicdanımızın kıyamı”dır. Bu yüzden de tam ve şeksiz rızanın yolunu bunlarda aramalıyız. 

İşte o an yeryüzü işlerine hürmet eden birer insan olarak semavi işlerde farkındalık sahibi olacak ve insanlararası münasebetlerimizi nezaket,şefkat,rahmet,merhamet ve adalet üzerine inşa ederek Allah’ın bu dünyada kurulmasını istediği cennetin temellerini atmış olacağız.

Uyanabilen nasiplilerden olabilmek dileğiyle…

Müebbet Muhabbetle.

(Bitti)

 

<