NELER ÇEKTİM BEN / ANCAK ÖLÜ BİR KADIN ÖZGÜR BİR KADINDIR!
Ne yapıyoruz?
Gerçeği karanlıkta arıyoruz..
Bu çukurdan çıkmamız için önce bir ışığa ihtiyacımız var.
Eğer bu ışığı bulamazsak, başkaları gelir bilmediğimiz ve
istemediğimiz değişik mekanizmaları harekete geçirir.
Karanlıktan çıkıp gelen bu kötüler de bizim istemediklerimizi yapar
içimizi isyan ve korkuyla doldurur.
Tedirginliğimiz onları sevindirir. "İyi"lerin kayboluşu ile
"kötü"lerin cezasız kalışı bizi öfkelendirdiği kadar güvenliğimizi ve
inancımızı da alıp götürür. Kendimizi boşlukta hissettiğimiz bu
günlerde bu illet boşluğu doldurma zorunluluğumuz doğmuştur
arkadaşlar.
Üzülerek gördüm ki, Özgecan'in akıtılan kanı sonrasında sokaklara
dökülen isyan, ahlak çiçeklerimizi sulamış gibi garip ve buruk bir
sevinç havası estirdi bizlerde.
Bu hafta, yol gösterir, çok bilmişlik kumkamılığını bir kenara bırakıp
ibretlik bir kitaptan söz edeceğim.
Okuduktan sonra, benim gibi "yandık ulan" havalarına girip karalar
bağlarsanız "tehlike çanları" çalıyor demektir. "Yok abi bize uzak"
vurdumduymazlığına düşerseniz de tehlike çanları harbiden çalıyor
demektir benden söylemesi.
Erika Friedl,
Bu hanımefendi Avusturya asıllı bir antropolog doktoro tezini
Almanya'da vermiş. Batı Michigan Üniversitesinde derslere girmiş. 20
yılını İran'lı kadınları incelemekle geçirmiş ve "İRAN KÖYÜNDE KADIN
OLMAK" adlı kitabı yazmış. Halen İran'da evlilik konusunu ele alan bir
kitap üzerinde çalışıyor.
Kitapta kadınları anlatan İran köyünde uzun yıllar incelemelerde
bulunan değerli antropolog Erika Friedl, alışılagelmiş bir alan
çalışması yerine, neredeyse bir edebiyat eseri diyebileceğimiz,
eleştirmenlerin "Büyüleyici" diye nitelendirdikleri birbiri içine
geçmiş on iki öykü ile çıkıyor karşımıza. Yazar İran kadının
konuşturuyor. Onlar anlatıyor o yazıyor ve diyor ki:
(İran'da) ancak ölü bir kadın özgür bir kadındır.
Gündemden kopmayayım derken bir kitabın peşine takıldım, okuyun ancak
fazlaca da karamsarlığa kapılmayın. Ciddiye de alın, kafayı
takacağınıza inanıyorum.
İran Köyünde Kadın Olmak'ı Barış Şannan dilimize çevirmiş Epsilon
vitrinlere taşımış.
SON PARAGRAF
İlk Aşk!
Şimdi Anlatacağımı 16 yaş hafızasından çekip aldım!
Bir kadına aşık oldum. Kömür siyahı iri gözlerinden fışkıran bakışlar
bir çift lazer ışını gibi yüreğime işlerdi.
Ne uzun ne kısa, ne toplu ne zayıf. Ne somurtkan ne de şen şakrak.
Nesi varsa uyumluydu, ölçülüydü, dengeliydi.
Hele yüzü, bakar bakar düşünürdüm, her halde Yaradanın pek boş bir
zamanına denk gelmişti. Süzme burnunun hemen altında o hokkamsı ağızı
ancak Tanrısal bir el çizmiş olabilirdi.
Bir de saçları... Kulaklarından yanaklarına, şakaklarından alnına bir
alev dilimi halinde çengel çengel uzanırdı.
Onunla el ele tutuşmamıştım, onunla yüz yüze konuşmamıştım, onunla
karşı karşıya bile gelmemiştim.
Onu sadece resimlerinden görüntüsünden tanımıştım.
O'dediğim, Gina Lollobrigida...
Ne de toymuşum.
Yıllar, gözlerimi örten saf körlüğün perdesini çekti sıyırdı.
Artık onun kıvrım kıvrım saçlarına bakmakla bile kan tepeme sıçrıyordu.
Hele cücemsi boyuyla iki karış topukların üzerinde yükselme çalışması
yok mu, sinirlerimi oynatmaya yetiyordu.
Pırıltılı bakışları bile boşalmış, sanki koyulaşmıştı.
Bu kez kusurlarını sıralamaya soluğum yetmiyor.
Heykelimsi başı gözümde küçülmüştü, bu vucudun olamazdı. Omuzları çok
dardı, kalçaları da inadına geniş. Ha koptu ha kopacak beli ise
kadınlık inceliğinden fersah fersah uzaktı.
Heryeşi yapaydı, yapmacıktı, zorlamaydı.
Gençlik rüyalarımın perdesini baştan sona kaplayan pembe hayal bu muydu?..