NELER ÇEKTİM BEN / DOSİS FACİT VENEMUM
İçki konusuna girerken, kendisi de olağanüstü keyifli içen bir Bektaşi dostumun öğüdünü unutamam. Çok kısa ve çok vurucu bir içki gerçeği, ancak böyle dile getirilebilir. Derdi ki: “Azı az zarar çoğu çok zarar.”
Bir başka Latince özsöz, gerçeği yine çok açık bir şekilde dile getiriyor: “Dosis facit venemum.” “Zehiri miktar doğurur.” Anlamına geliyor. Fazla kaçırmamak öğüdünün bir başka türlüsü… Ne olursa olsun fazla kaçarsa zehirleşir. Bu gerçeği her türlü kafaya sokabilecek bir örnek şöyle: Ünlü Çin işkenceleri arasında “Su içirerek” adam öldürmek de var. Hem de nefis bir su… 10 litre içirdikleri ölmezse, 15 hatta 20 litre içiriyorlar, kişi içinden çatlayıp ölüyor. Miktar fazla kaçarsa su bile adam öldürüyor demek ki.
Birleşmiş Milletler’in dünyaya yaptığı beklide tek iyilik içki konusunda yaygın bir araştırmadır. 1950’li yıllarda profesör Jellinek başkanlığında yürütülmüş araştırma bir kitapta toplanmıştı. Alkol zararlarını azaltmak için bazı yollar gösteriliyordu.
Örneğin, bin kalorilik bir yemek yedikten 20 dakika sonra içkiye başlanması tavsiye ediliyordu. Anlaşılan onlar da dünyada hiçbir alkolseverin bu akla uymayacağını fark etmişler ki alternatif önerilerde de bulunuyorlardı: İçkiye başlamadan önce üç-dört Fransız ekmeği yenmesi… Yani sarmısaklı tereyağ sürülmüş kızarmış ekmek dilimi.
Oysa bu parlak çözüm bizim salaş İstanbul meyhanelerinde Birleşmiş Milletler’den de 50 yıl öncesinden bilinir ve uygulanırdı. İçkiye başlamadan önce bir fincan zeytinyağı içilir Bu zeytinyağı bütün hazım cihazını bir koruma tabakası ile kaplar, alkolün iç organları hırpalamasını önlerdi. Midede “altlık” olurdu.
Yine suya sabuna dokanmayan bir yazı oldu, politikaya bulaşmayacağım sözü vermiştim tutuyorum. Bakalım nereye kadar.
SON PARAGRAF
Bu haftayı da eğlenceli satırlarla noktalayalım mı? Haydi son noktayı koyalım.
İstanbul’un Veliefendi çayırı yıllar öncesinden giysi ve ad değiştirdi. Veliefendi stadyumu oldu. At yarışları yapılıyor.
Merak edeniniz oldu mu? Kimmiş bu Veliefendi?..
Bu zat önceki yüzyılın ünlü zenginlerinden biri… Bir İstanbul semti onun adıyla anılıyor. Belki tüm bu semtin, eski sahibiydi. Adıyla anılan bu çayırı Bakırköylü olmamdan çocukluğumdan bilirim. Ciddi ne iş yaptığını bilmem. Ama bilirim ki zevkine düşkün çevresinde çok adam besleyen biriymiş.
Veliefendi birgün dalkavuklarından biriyle bahse tutuşuyor, Paytona çırıl çıplak binip çayırın çevresinde bir tur atarsa bir ihsanda bulunacak. Zavallı dalkavuk soyunup arabaya biniyor. Veliefendi’de kürklere sarılıp yanına oturuyor. Atlara “deh!” diyorlar.
Mevsim kış ortası… Sulu kar yağıyor. Dalkavuk soğuktan titriyor… Veliefendi hınzırca soruyor: “Üşümeyen bir yerin var mı?”
Dalkavuk: “Evet popom var.” Bu sefer dalkavuk soruyor: “Sizin üşüyen bir yeriniz var mı?” Veliefendi. “Evet burnum üşüyor” deyince dalkavuk çözüm öneriyor:
“Gelin burnunuzu popoma sokun da orası da ısınsın…”