NELER ÇEKTİM BEN / NAMUS UĞRUNA
Çok şey masum başlar. Sonrası iki ihtimallidir: Ya masum kalır ya cılkı çıkar. Cıvık bölgeye geçişin nedeni, ikisi arasındaki sınırların aşılmasıdır.
Sınır çizgisi toplumlara göre yer değiştirir. Bazısında incedir ve yukarıya çok yakındır. Bazı toplumlarda ise sınır çizgisi iyice kalınlaşır ve aşağılara yaklaşır.
Sevişme de bu kapsamlar içindedir. Çoğu zaman masum başlar ve ortada kalır.
Akşamın alaca karanlığı, araç manzaralı ve tenha bir yerde park edilmiş. İçinde genç bir çift oturuyor. Hiçbir hareket yok. Uzun süre de susuyorlar. Kız dayanamıyor:
“Biliyor musun? Sen bana Don Juan’ı hatırlatıyorsun!” Oğlan masum, sırıtıyor: “Öyle mi? Ama neden Don Juan’ı hatırlatıyorum? O çoktan öldü…”
“İşte onun için.”
Sınır yönünde kımıldanmıştır. Nerede nasıl yaklaşıldığı, nerede sınırın geçildiği, artık toplumlara ve olayı gözleyen seyircinin takdirine göre sonradan anlaşılacaktır.
Anne heyecanla sordu: “Öpmeden önce seni korkuttu mu?” Kız: “Korkuttu ya anneciğim! Bağırırsan seni öpmem dedi.”
Temel geçen tren fıkraları eskidi. Çünkü artık ışıkları yakıyorlar. Karanlıkta geçilmiyor. Ama o eski fıkralar da hoştu doğrusu. Bir tanesi de şöyleydi:
Trenin tüneli geçişi tam 15 dakika sürdü. Sonunda ışığa çıkıldı. Yaşlı yolcu karşısındaki genç çifte açıklama yaptı. “İnanmazsınız bu tünele 100 milyon Euro harcandı.” Genç kız üstünü başını düzeltirken düşüncesini de belirtti:
“Değmiş! Boşuna harcamamışlar.”
Helga anlatıyordu: “Benim patron iyice azıttı. Dün daktilo makinasını kucağına aldı ve kılıfını soydu.”
Çok mesafe geçilmiş. Bilgi eksik. Sınırın neresinde olduğu seyirciye bağlı…
Sabine, arkadaşı İnge’ye anlatıyordu: “Çok şaşırdım… Patronun oğlu bu akşam beni yemeğe davet etti. Ondan sonra da baş başa birkaç güzel saat geçireceğimizi söyledi. Ne cevap vereyim ben kendisine şimdi?”
“Ondan kolay ne var? Sen parayla her şeyin elde edilemeyeceğini ileri sür. O da aksini kanıtlasın.”
Rosamarie, pazartesi öğle yemeğinde işyeri kantininde en yakın arkadaşına anlatıyordu:
“Çok hoş bir hafta sonu geçirdim. Profesyonel olsaydım, garanti üçbin Euro almıştım.”
Bu örnekle sınırın neresinde olunduğunun tartışması artık yapılamaz. Bu zeminden geri dönmek çok zor. Bundan sonrası meslek icrası basamağıdır.
Otelin yüzme havuzu kenarındaki güzel kız gerçekten nefes kesiyordu. Çevresinde dolaşan bir playboy fiyakasını yaptı. Havuza atlayıp suları yararak gitti geldi. Kız bu numarayı önemsemedi. O da suya atlayıp delikanlının iki misli hızla yüzüp çıktı. Oğlan şaşkın sordu: “Bu kadar güzel yüzmeyi nerede öğrendiniz?” Cevap kısaydı:
“Venedik’te sokak kızıydım”
Tanınmış kızlardan biri ötekine fiyaka yapıyordu: “Dün geceyi kibar bir adamla geçirdim. Sabah çantamda bin Euro buldum.” Öbürü tarifeyi biliyordu: “Sahiden de kibarmış. Sekizyüz Euro bahşiş bırakmış demek...”
Geçenlerde bir gazete haberi okudum. Vurucu idi. Kaçak çalışan bir hayat kadını yakalanmış. İfadesinde:
“Ben bu işi namus uğruna yapıyorum” demiş…
Zavallı kızcağızın hali tragedya… Kabul… Ama böyle bir özrün nasıl olup da söylenebileceği anlaşılır gibi değil.
Bu iş böyle giderse, hırsızlık namus uğruna, alternatif hırsızlık olan rüşvet namus uğruna, en üst düzeydeki hırsızlık olan nüfus ticareti, o da namus uğruna olacak…
Bu yolun sonu kötü… Böyle kavram kargaşasının sonunda mikrofon namus uğruna davul çalanların eline geçer. Kavramlar duru ve temiz anlamlara kavuşturulmalıdır.
Özürü kabahatinden büyük diye bir güzel deyimimiz var. Son zamanlarda pek kullanmıyoruz. Yoksa kabahatin önemi mi kalmadı… Yoksa kabahat ve suç işleyenin yüzü kızarmıyor da ondan mı özür dilenmez oldu.
Yine gazetelerde okuduğumuz olaylar var. Dar gelirli ailenin küçük yaştaki kızı dizi filmlerden heveslenmiş artist olmak için evden kaçıyor. Başından geçenleri anlatıyor sözünü de şöyle bağlıyor: “Benim halim bütün genç kızlara ibret olsun.” A evladım, senden önce sana ibret olacak binlercesi oldu, o kadar anlatılmıştı ya.
Çalışmaz okuldan kaçar belge alır: “Benim halim bütün öğrencilere ibret olsun.” Kendinden öncekilerin başından geçenleri dinlememiştir. Alkolik olur aile dağılır, köprüaltına, sur dibine düşer: “Benim halim bütün içenlere ibret olsun.” Aklın neredeydi?
Bazı iktidarlar da laf anlamaz… Halkın yaşama şartlarını umursamaz, muhalefete pusu kurar, basının gırtlağını sıkar…
Ancak düştükten sonra durumu kavrar: “Benim halim bütün iktidarlara ibret olsun!..”
Kırk kere söylenmişti ya!... Aklın neredeydi?